1.
DERİNİN
YAPISI VE DERİ
HASTALIKLARI
1.1.
Derinin Tanımı
Vücudun dışını örten bir duyu organıdır. Kalınlığı 1–4 mm arasındadır. Vücudun en büyük ve ağır tek organıdır. Toplam vücut ağırlığının % 16’sını oluşturur. En ince deri, göz kapakları ve çevresinde bulunur. En kalın deri ise ayak tabanında bulunur. Vücut ısısını ayarlayarak koruyuculuk görevini yürütür. Terleme ile soluk alır. Termostat (ısı ayarlama) görevi görür.
Resim
1.1: Derinin yapısı
1.2.
Derinin Yapısı
Derinin temel yapısında üç farklı kat vardır:
Epidermis: Derinin koruyucu
olarak görev yapan en dış tabakasıdır. Derinin yenilenmesi (rejenerasyon) bu bölümde gerçekleşir.
Dermis: Derinin sağlamlığında etkili olan orta
tabakadır. Kıl folikülleri, ter bezleri ve yağ bezleri bu bölümde bulunur.
Hipodermis: Deri altı yağ dokusundan oluşan iç tabakadır. Deriye enerji sağlar ve yalıtım işlevinden sorumludur.
Şekil
1.1: Derinin yapısı
Şekil
1.2: Derinin katları
1.2.1.
Epidermis
Epidermis, bazal membran (kompleks yapışkan madde) üzerine
yerleşerek bazal membran epidermisinin, dermise yapışmasını sağlar. Aynı zamanda doğrudan kanlanması olmayan epidermise, oksijen ve besin
maddelerinin geçmesini sağlayan bir filtre işlevi görür.
Epidermisteki hücrelerin % 90’ı keratinositlerdir.
Keratin adı
verilen
bir madde içerir. Keratinositler bazal tabakada oluşarak üst tabakalara
doğru ilerler. Bu göç sırasında, keratin yapımı gerçekleşir ve bu olaya keratinizasyon adı verilir. Hücreler granüler tabakaya eriştiğinde keratin sentezi tamamlanır ve ölmeye başlar. Nukleusları (çekirdekler) kaybolur. Yassılaşıp sıkıca paketlenen bu hücreler, boynuzsu tabakayı yani stratum
korneumu oluşturur. Ölü hücreler büzüşmeye devam eder ve pula benzeyen korneositleri meydana getirir. Komeositler, deri yüzeyine doğru hareket eder ve
buradan dökülür. Bu olaya deskomasyon adı verilir.
Bir keratinositin bazal tabakadan deri yüzeyine
kadar olan yolculuğu dört hafta sürmektedir. Bu işlem psoriasiste (sedef) çok hızlıdır. Tüm olay dört günde biter. Stratum korneum’dan sürekli olarak ölü
keratinositler (epidermisde hücre) döküldüğü için epidermisin hücre yapısını sağlamlaştırmak ve dengelemek
için bazal tabakada sürekli yeni hücrelerin yapımı gereklidir. Yeni hücre
yapımı hücre bölünmesi ile
gerçekleşir (mitoz).
Epidermisin yüzeyi koruyucu tabaka ile kaplıdır. Epidermisin kalınlığı, cinsiyet ve
vücut yüzeyine bağlı olarak değişir.
Bunlar:
Stratum bazale
(bazal hücre katmanı): Silindirik hücrelerden yapılı, kolonlar hâlinde dizilmiş bir sıra canlı hücreden yapılmıştır. Epidermisin diğer katlarını doğuran katmandır. Bu kısım epidermis ile kutis arasında sınırdır. Bazal hücreler arasında melanosit denilen ve derinin renk maddesi olan melanin yapan hücreler bulunur. Bazal katmandaki hücre çoğalma faaliyeti
bilhassa istirahat ve uyku hâlinde iken olur. Kasların çalışmaları sırasında bu faaliyet en
azdır.
Hücreler bu bazal tabakanın üst katlarına 15–28 gün içinde
çıkar. Bazal katman hücreleri içine ve arasına ancak yağda ve suda çözünmüş maddeler nüfuz edebilir. Kozmotolojide bu önemlidir ve kozmetik
maddeleri ile yapılan bakımda etkin maddeler bazal katman etkili olabilmelidir.
Stratum spinozum: Bazal katmanın üzerinde, deri
yüzeyine paralel olarak yerleşen 6–7 sıra polygonal (dikenli) hücrelerden yapılmış katmandır. Bu hücreler birbirine prostoplazmik (hücre zarı) uzantılarla bağlıdır. Hücreler arası boşluklarda lenf bulunur.
Stratum granulosum: Dikenli hücreler
katmanı üzerinde iki üç sıra ip şeklinde hücrelerden yapılmış stratum granulosum bulunur. Buradaki hücreler atrofye (zayıflamış) olmuş durumdadır. Hücreler arasında köprüler bulunmaz.
Stratum lucidum: Stratum
granulosum’un üstünde, çekirdeksiz görülen hücrelerden oluşan stratum lucidum bulunur. Buradaki hücreler çok yassılaşmıştır. Yassı, saydam hücrelerden oluşan bu katman belirgin biçimiyle yalnızca avuç içi ve ayak tabanında bulunur.
Startum corneum
(boynuzsu katman): Stratum lucidum’dan sonra lameller hâlini almış ve müvesi (çekirdeği olmayan) bulunmayan hücrelerden oluşmuş stratum corneum’dur. Bu hücreler ölüdür. Bu
katmandaki hücre sayısı, kişinin yaşına ve derinin muhtelif bölgelerine göre değişir. Alttaki hücreler
birbirine bağlı oldukları hâlde üsttekilerle bağlar gevşemiştir ve dökülmeler görülür.
Bunlara ölü hücre yani keratin denilir (Şekil 1.6). Bu olay,
normalde hemen hemen hiç fark edilmeden olur. Stratum corneum
zedelenme ile bozulduğunda ve ortadan kalktığında cilt koruyuculuğu yok olur.
Cilt görünümünü büyük ölçüde belirleyen
epidermisin korunması, sağlığı, bütünlüğünün muhafazası bütün cilt yapısını ve fonksiyonlarını da etkiler. Kozmetik bakımın en önemli görevi, biyolojik görevlerini tam
anlamıyla yerine
getirebilecek şekilde cildin fonksiyonlarını etkilemektir.
Katlar arasında, diziler hâlinde birbirine bağlı kıvrımlar ve dermal papilla (meme başı gibi kabartı) vardır. Bunların derinliği ve sayısı, ayak tabanı gibi travma olasılığı yüksek yerlerde artar. “Dermal papillanın çizgileri ise
parmak izini ortaya çıkarır.”
Bazal membranı oluşturan kompleks ve yapışkan bir madde, katlar arasında yapışmayı
sağlar.
Epidermis dermise ince fibrillerle (küçük lif)
bağlanmıştır.
Şekil
1.3: Gözeneklerin görünüşü
Şekil
1.4: Epidermisin katmanları
Şekil
1.5: Derinin katmanları
Şekil
1.6: Cildin keratinleşmesi
Şekil
1.7: Keratinosit ve lengarhans hücresi
Şekil
1.8: Melanosit
Şekil
1.9: Merkel hücresi
Epidermiste dört hücre vardır. Bunlar:
Keratinosit: Keratinositler, epidermisteki hücrelerin % 80-95’ini oluşturan ektodermal (dış hücre tabakası) kaynaklı hücrelerdir (bk. Şekil 1.7).
Melanositler: Epidermal
(epidermisle ilgili) hücrelerin % 1’ini oluşturur. Bazal tabaka bölgesinde yer alır. Melanin pigmenti
sentezler. Melanin, deriyi ultraviyole ışınlarından korur ve karakteristik deri rengini verir (bk. Şekil 1.8).
Lengarhans hücreleri: Epidermal hücrelerin % 4 ’ünü oluşturur ve derinin savunma sisteminde rol alır. Deri yoluyla
gelen antijenleri (yabancı maddeleri) yakaladıkları ve lenf bezlerine giderek bu antijenleri bağışıklık sistemine verdikleri düşünülmektedir. Bu olay, lenfositleri (akyuvarlar) aktive ederek bağışıklık cevabını başlatır. Kan şekerini dengeler (bk. Şekil 1.7).
Merkel hücresi: Bu hücreler
genellikle el içi ve ayağın altında kalın deride bulunur. Hissetme olayında rolü vardır. Çevresindeki
keratinositler dezmozomlarla bağlanmıştır (bk. Şekil 1.9).
Dezmozom: Hücreler arası yapışmayı sağlayan, mekanik
direnci artıran kalsiyuma bağlı hücre yüzeysel değişmelerdir.
1.2.2.
Dermis (Kutis)
Bu tabaka, epidermisin altındadır ve bağ dokusundan meydana
gelmiştir. Epidermisin yapısından daha kalın ve epidermisle birbiri içine girmiş durumdadır. Kutis katında, epidermiste olduğu gibi muntazam bir hücre sırası yoktur. Burada deri yüzeyine paralel seyreden ve demetler hâlinde rastlanan kollegen
bağ dokusu lifleriyle bu
lifler arasında şeritler hâlinde görülen elastiki lifler ve aralarında gelip yerleşmiş değişik hücreler ana çatıyı teşkil eder. Derinin elastikiyeti için elastiki bağ dokusu, sağlamlığı için kollegen bağ dokusu görev yapar. Üst deriye sınır olan kısımda serbest yağ dokusu vardır. Ayrıca kan ve lenf damar ağları, sinirlerin sonlanma yerleri, kıl ve kökleri, ter ve yağ bezleri vardır. Bunlar epidermiste olan değişik türdeki sıcak, soğuk, acı, basınç gibi çevreden
gelen etkileri algılar.
Deride yaşlanmayla birlikte incelme görülür. Su ve yağ miktarı azalır. Elastik liflerde ve kollegende de azalmayla birlikte derinin
elastikiyeti kaybolur, dayanıklılığı azalır ve ciltte yaşlanma buna bağlı olarak gelişir. Bu nedenle ileri yaşlarda sığır embriyosundan alınmış kollegen, deriye verilerek kollegenin azalmaması temin edilir ve yaşlanma geciktirilmiş olur.
Şekil
1.10: Kollegen ve elastik lifler
Şekil
1.11: Kollegen lifler, elastik lifler gevşediği
zaman dalga
Şekil
1.12: Elastik lifler gerildiği
zaman kollegen liflerin katları açılır
Şekil
1.13: Derinin kesiti
1.2.3.
Hipodermis
Derinin en alt tabakasıdır. Zengin yağ hücreleri ihtiva
eder. Yapısı oldukça kaba ve gevşektir. Ayrıca kan ve karbonhidrat yönünden zengindir. Cildin beslenme
deposudur. Kalın yağ tabakası, soğuğa karşı iç kısımları izole eder. Dış tesirlere karşı iç organları koruyan bir tampon özelliğine sahiptir.
Hipodermisin kalınlığı beslenme şartlarına göre değişir. Epidermis ve dermisin kalınlığı yaşa göre değişir.
1.3.
Deri Ekleri
Kıl veya saç: Kıl folikülü tarafından yapılır. Kıl uzunluğu vücudun farklı bölgelerinde değişiklik gösterir fakat vücutta bütün kıllar belirli bir hızda büyür (0,3–0,4 mm/gün). Kıl uzunluğu büyüme süresine bağlıdır (bk. Şekil 1.14).
Yağ bezleri: Kıl foliküllerinden
gelişerek meydana gelir.
Tamama yakını yağ dolu hücreler olan sebositlerden oluşmuştur. Bunlardan sebum
(yağ) salgılanır. Sebum, kılların yağlanmasını sağlayarak derinin kurumasını önler. Sebumun aynı zamanda bakteriostatik (bakteri önleyici) ve fungustikratik
(mantar önleyici) özellikleri de vardır. Yağ bezleri sinirsel
kontrol altında değildir. Özellikle puberte döneminde olmak üzere androjenlerin
(hormon) güçlü uyarısı altındadır.
Ter bezleri: Bütün vücut
yüzeyinde bulunur. Fakat bazı alanlarda sayıları diğer bölgelerden çok daha fazladır. Ter bezlerinin
toplam sayısı 2–5 milyon arasında değişir.
Ekrin bezler (küçük
ter bezleri): Doğrudan (direkt) sinirsel kontrol altındadır. Tüm vücut yüzeyine yayılmıştır. Vücut ısısının düzenlenmesine
yardımcı olur. Ekrin bezlerde üretilen terin buharlaşması ısı kaybına neden olur (bk. Şekil 1.15).
Apokrin bezler
(büyük ter bezleri): Çoğunlukla koltuk altında ve genital bölgede bulunur. Ekrin bezlerden daha büyüktür
ve insanda belirli bir fonksiyonları yoktur. Sekresyonlarındaki (salgılama) bakteriyel etki karakteristik kötü kokunun oluşmasına neden olur (bk. Şekil 1.16).
Sinirler: Deri çok gelişmiş bir sinirsel yapıya sahiptir. Dermal
(deri ile ilgili) /epidermal (epidermisle ilgili) bileşkede bulunan sinir
lifleri, genellikle özelleşmemiş ve serbest uçludur. His duyularının birçoğu, bu özelleşmemiş sinir uçları ile iletilir. Fakat bazı gelişmiş sinir uçları, basınç ve ısıyı da iletebilir. Sadece deriye özel olan bir his duyumu ise kaşıntıdır. Kaşıntı epidermiste ağrı reseptörlerinin (uçları) uyarılması ile olur. Dermisteki
reseptörler uyarılırsa oluşan cevaba ağrı adı verilir. Küçük bir uyarı ile başlayan kaşıntı uyarının şiddeti arttıkça acıya dönüşebilir.
Kan damarları: Derinin oksijen
tüketimi çok az olmasına rağmen kan damarları çok gelişmiştir. Kan damarlarının vücut ısısının düzenlenmesinde yaşamsal önemi vardır. Kan dolaşımı, temel olarak sempatik sinir sistemi tarafından kontrol edilir (bk. Şekil 1.17).
Tırnak: Parmak uçlarını koruyan sert keratin
tabakasından oluşan deri ekidir. Epidermisin corneum tabakasından saçların uzamasıyla aynı şekilde uzar (bk. Şekil 1.18).
Şekil
1.14: Kılın
yapısı ve
yağ bezi
Şekil
1.15: Ekrin ter bezi
Şekil 1.16: Apokrin ter bezi
Şekil
1.17: Kan damarı
Şekil
1.18: Tırnak
Şekil
1.19: Derinin yapısı
1.4.
Derinin Fonksiyonları
1.4.1.
Koruma Görevi
Organizma ile dış ortam arasında bulunan cilt, her iki yönlerde çeşitli zararlı etkenlere karşı açık olan bir organdır. Koruyucu görevini de bu iki çeşit etkenine karşı yapar.
1.4.1.1.
İç Etkenlere Karşı
Koruma
Organizmanın tüm metabolizma sonucu ortaya çıkan çeşitli zararlı etkenlere karşı, bunların vücuttan atılarak uzaklaştırılması şeklinde görev yapar. Diğer yandan vücut ısı dengesinin sağlanmasında da önemli görev görür.
Detoksikasyon görevi
Ter bezleri aracılığı ile çeşitli zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştırabilen cilt, bir ön
böbrek olarak da düşünülebilir.
Vücut ısısını düzenleme görevi
Vücudun optimal (doğal) ısısını korumada cildin çeşitli eklerinden
yararlanır. Bu hususta ilk oluşum kıl ve yağ bezi birimidir. Burada normalde yatık kıllar kasın kasılması ilk dik duruma geçerek aralarındaki durgun hava
tabakası kalınlaşırken cilt yüzeyine
yağ salgısının artması sağlanır. Kalınlaşan hava tabakasının yanı sıra bu salgı cilt yüzeyine yayılarak ısı kaybını önleyici rol oynar.
Isı düşürme içinde etkin görevlerden birisi de cildin damarlarına aittir. Bu
düzenleme mekanizması içinde geçerli bir diğer oluşum, ekrin ter bezidir. Bu bezlerin salgıları, deri yüzeyinde buharlaşırken deri ısı kaybına neden olur.
1.4.1.2.
Dış Etkenlere Karşı
Koruma
Organizmanın dış ortam ile ilişkisi geniş ölçüde deri ile olur. Bu nedenle dış etkenlerin organizmaya girmelerine engel olmak ya da bunları yüzeyde daha zararsız hâle getirmek şeklinde olan bu görevde de cildin çeşitli yapılarından faydalanılır.
Biyolojik etkenlere
karşı koruma
Deri yüzeyi çok sayıda ve çeşitli
mikroorganizmaların bir arada yaşadığı bir ortamdır. Yüzeyde yaşayan bu mikroorganizmaların hastalık hâli durumlarında, derinin özel yapı ve fonksiyonunun rolü büyüktür. Derinin sürekli yenilenmesi ve corneum’un sürekli
olarak dökülmesiyle
yüzeydeki mikroorganizmalar uzaklaştırılmış olur. Diğer yandan st.
corneum’un kompakt yapısı, bunların daha derinlere sokulmasına karşı mekanik bir engel oluşturur. Mikroorganizmalara karşı korumada derinin en önemli silahı kuşkusuz “asit mantodur”.
Fiziki etkenlere karşı koruma
Fiziki etmenler başlıca mekanik etmenler, sıcak, soğuk ve ışınlar olarak kabul edilebilir.
Mekanik etkenler: Fiziksel darbe,
sürtünme, basınç ve çarpmaya karşı cilt kendisini hücre ve lif yapısının özel dizilişi ile korur.
Işınlar: Işınlara (güneş ışınları) karşı cildin koruma görevi
özellikle melanin pigmenti ile olur. Cildin kuvvetli güneş tesiri ile
kahverengileşmesi, koruyucu fonksiyonun neticesidir. Güneşlenme esnasında ışınların fazlasını üst tabakada bulunan pigmentler tutar ve zararlı tesire yalnız gaz tabakasının maruz kalmasını temin ederek diğer tabakaları korur. Deriyi ve deri altını ışınlara karşı
korumada pigmentten başka, tek corneum katının ve bütün katmanlarının ışını absorbsiyon (emme) şeklinde rol oynadıkları unutulmamalıdır. Işınların fazlası cilt için oldukça tehlikelidir. Önemli cilt
hastalıklarına, cilt kanserine
yol açabilir.
Isı: Ortamın ısı değişikliklerine karşı organizmanın korunmasında ve ısının organizmaya zarar vermeyecek şekilde ayarlanmasında cilt, etkin rol
oynar.
Kimyasal etkenlere
karşı koruma: Çeşitli kimyasal etkenlere karşı korumada en önemli rolü lipit manto ve keratin üstlenmiştir. Ayrıca corneum tabakasının kiremit dizisi gibi olan yapısı bu maddelerin kolaylıkla daha aşağılara geçmesine engel olur. Bu engel ancak yüksek
konsantrasyondaki asitler ve bunun gibi maddeler tarafından yıkılabilir. Hafif
asitler, alkaliler, su ve bunlardan eriyen cisimler keratin engelini aşamaz.
1.4.2.
Absorbsiyon Görevi
Birçok engel nedeniyle ciltten absorbsiyon
(emilim) son derece zordur. Ancak su ve yağ karışımında eriyen maddeler, ciltten bir miktar geçebilir. Kremler cildin
bu özelliği doğrultusunda hazırlanmaktadır. İstenilen kozmetik tesirin yaratılmasında cildin bu geçirgenliği kâfi gelmektedir.
1.4.3.
Depo Görevi
Cildin yağ tabakası, cildin kalori deposudur. Gıda yetersizliği durumunda rezerve olarak göreve her zaman hazırdır.
1.4.4.
Duyu Organı
Dış tesirlere (dokunma, basınç, sıcak, soğuk, kaşıntı, karıncalanma, uyuşma gibi) karşı çeşitli durumlar alır. Cilt, üst tabakalarındaki sinir sistemi ile durumu merkezi sinir sisteme ileterek uygun tedbirin alınmasına imkân verir.
1.4.5.
Diğer Görevler
D2 vitamini deride
yapılır.
Organizmada ortaya çıkan statik elektrik
dış ortama deri ile
aktarılır.
Bütün bunların üstünde,
organizmanın bütünüyle beden ve
ruh olarak güzel görünmesi ve toplum içinde kabul edilmesinde
derinin rolü çok büyüktür.
1.5.
Deri Hastalıkları
Makyajın bir amacı da ciltteki ufak kusurları saklamaktır. Bir kozmetisyenin farklı kusurlar, bunların sebepleri ve tedavileri konusunda bilgi sahibi olması gerekir. Kolaylıkla örtülebilecek kusurlar, yanlış uygulanan bakımlar ve tıbbi tedavi
gerektiren kusurlar arasındaki farkı ayırt edebilmelidir.
Ciltteki bozukluklar; kalıtımsal bozukluklar,
derinin anormal çalışması, mikroorganizmaların enfeksiyonu, kimyasal veya fiziksel travma, güneş gibi dış etkenlerin zararı nedeniyle olabilir. Bir kişiyi, belirli bir zamanda belirli bir hastalık ya da duruma karşı daha hassas yapan eğilimci ya da katılımcı bir faktör olabilir.
Örneğin kesik ya da sıyrıklar bakterinin cilde girmesinde, çıban ya da impetigo
oluşmasında eğilimci faktörlerdir.
Ergenlik döneminde sebum salgılanmasının artması, etkenlerin çoğalmasına sebep olan katılımcı faktördür. Görülebilecek çeşitli kusurlar ya da lezyonlar aşağıda gösterilmiştir.
Şekil
1.20: Lezyon çeşitleri
1.5.1.
Lezyon Çeşitleri
Derideki leke: Cilt yüzeyinde
görülebilen ancak hissedilemeyen küçük anormal renkli bölge (örneğin çil), deri yüzeyinden ya daha açık ya da daha koyu renktedir.
Papül: Sivilceli kabarcık, daha sonra
püstüle dönüşebilen, deri
üzerindeki küçük kabarık sert bölgedir.
Püstül: İçinde iltihap toplanan,
üst derideki görülebilir kabarık bölgedir.
Vezikül: Kan plazmasına benzeyen, açık renkli sıvı olan, iltihap içeren
ve iz bırakmadan kaybolan deri yüzeyindeki ufak kabarcıktır.
Bül: 0,5 cm’lik bir su
toplanmasıdır. Veziküle benzer
ancak daha büyüktür.
Nodül ya da kist: Ufak yuvarlak şişlik, deri yüzeyinin
hem altında hem de üstünde yer alır.
Tümör: Nodülden daha büyük
derideki şişkinliktir. Sert ya
da yumuşak doku içerir.
Morluk: Alt derideki kan
damarlarının zarar görmesi
nedeniyle kan tarafından derinin renginin değiştiği bölgedir.
Pullanma: Kolaylıkla ayrılan keratin parçalarıdır. Örneğin kuru ciltteki
pullar, sedef hastalığı vb.
Fissürler: Alt deriye uzanan
üst derideki çatlaklardır.
Kabuk: Bir lezyondaki sıvının kuruması ile oluşur. Örneğin iltihap bal
renkli kabuk, kan ise kahverengi bir kabuk oluşturur.
Ülser: Hem alt hem de üst
derideki açık yaradır. İyileşince iz kalır.
Nedbe (yara izi): Bir yaranın iyileşmesi sırasında oluşan bağ dokusudur.
Keloid: Kollajen dokusunun aşırı büyümesinin sebep
olduğu lekedir. Daha çok siyah deride görülür.
1.5.2.
Diğer Deri Hastalıkları
ve Özellikleri
Eritemler (derideki kırmızı bölgeler), alt
derideki kılcal kan damarlarının genleşmesi ile oluşur. Siyah deride kolayca fark edilmez. Deriden daha koyu renkte,
koyu mor bölgeler şeklinde açığa çıkar.
Hiperaemia: Bir bölgeye fazla
kan gitmesidir. Genelde eritemle sonuçlanır.
Sızıntı: Deride çatlak olan
bir bölgeden sürekli su gelmesidir.
Ödem: Sıvı toplanmasına bağlı olarak dokuların şişmesidir.
İltihap: Deri dokusunun
iltihabı, derideki
enfeksiyonlu bölgeye fazla kan gitmesine bağlıdır. Genellikle kızarıklık, şişlik, ağrı ve sıcaklık hissi ile birlikte görülür. Kan damarları genleşir, bölgede eriteme
neden olur ve ısı yükselir.
Beyaz hücreler, içeri giren bakteriyle savaşır ancak bir kısmı bakterilerle birlikte ölür. Bir irin bölgesi oluşur, irin daha sonra
bölgeden çıkartılır. Üst deri hücreleri, deri yüzeyini onarmak için çoğalır ancak alt deri
zarar görmüşse leke kalır.
1.6.
Bakterilerin Neden Olduğu Deri Enfeksiyonları
Bakteriler küçük, tek hücreli organizmalardır. Mikroskopla
görülebilir ve şekillerine göre gruplandırılır. “Cocci”ler küçük yuvarlak bakterilerdir, demetler hâlinde
(stafilokok) ya da zincirleme (streptokok) hâlinde bulunur. Cilt
yüzeyinde pek çok bakteri yaşar ancak bunların çoğu zararsızdır ya da patojenik (hastalık oluşturan türde) değildir. Deride enfeksiyonlardan sorumlu hastalık oluşturan patojenler,
streptokok ve stafilokoklardır.
Derinin açık bir yerinden ya da kıl köklerden girerek hastalığa sebep olabilir. Derinin en yaygın bakteriyel enfeksiyonları çıbanlar, kızılyaralar ve impetigodur.
1.6.1.
Çıbanlar
Stafilokok enfeksiyonuna bağlı olarak kıl kökünde oluşan derin çıbanlardır. İltihaplı papil olarak başlar, hızla büyüyerek ağrılı püstül oluşturur. İrin daha sonra çıbanın başından alınır. İrinin alınması bir oyuk oluşturur, bu da leke bırakarak iyileşmeye neden olur. Eğilim oluşturan faktörler genel sağlığın kötü olması, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklar ve ciltte sürtünme, özellikle giysi yakasının ensede baskı yapmasıdır. Çıbanlar, sık sık o bölgeyi sıcak tutarak tedavi edilebilir. Enfeksiyonlu bölge
ellenmemeli ve makyaj malzemesi kullanılmamalıdır.
Resim
1.2: Çıban
1.6.2.
İmpetigo
Deri yüzeyine hızla yayılan bakteriyel bir enfeksiyondur. Stafilokok ve streptokokların her ikisi de birliktedir. Enfeksiyon kırmızı leke şeklinde başlar, hızla “serum” içeren kabarcıklar oluşur. Bunlar daha sonra tipik bal renkli kabuklara dönüşür. Deride ıslak, pembe bir bölge bırakarak kabuklar dökülür. Daha çok çocuklarda görülür ve bulaşıcıdır. Burun ve ağız çevresindeki bölgeler daha fazla etkilenir. Tıbbi tedavi
gerektirir ve tedavi için genellikle antibiyotikli kremler kullanılır.
Resim
1.3: İmpetigo (cilt renginde açıklık)
1.6.3.
Apse
Cildin kızarıp iltihaplanmasıdır. Aynı zamanda doku boşluklarında cerahat olarak bilinmektedir (Bakteriler sebep olur.). Bunları sıkmamak ve aşırı derecede fırçalamamak gerekir. Apsenin baş vermesi için sıcak kompres yapılabilir. Arkasından ucu yakılmış, sterilize edilmiş bir iğne ile delinip usulca bastırılarak iltihabın akması sağlanır. Sonra üzerine merhem sürülür.
Resim
1.4: Apse
1.7.
Virüslerin Sebep Olduğu Cilt Enfeksiyonları
Virüsler, bakterilerden çok daha küçüktür ve
sadece elektron mikroskobu ile görülebilir. Canlı hücreler içinde çoğalır, hücre duvarlarını yıkarak serbest kalır ve bir başka hücreye hücum eder. Üst derinin yüzey tabakaları ölü doku ile kaplı olduğu için virüsler bu bölgelerde yaşayamaz. Uzun bir süre üst deri altında barınır (örneğin ciltteki sürekli yaralara sebep olan virüs). Virüslerin sebep olduğu cilt enfeksiyonları “cold sores”
(uçuklar), “shingles” (deri üzerinde yaygın küçük iltihaplı vezüküller) ve siğillerdir.
1.7.1.
Siğiller
Üst deride dokuların oluşturduğu tabakada bulunan bir virüs enfeksiyonudur. Spinoz tabakada, hücre sayısında hızlı bir artışa sebep olur ve deri
yüzeyinde kabartılı bir siğil oluşturur.
Anormal keratinleşme mevcuttur. Hücre çekirdekleri dışarı çıkamaz ve tanecikli tabaka yok olur. Siğiller genellikle
tedavi gerektirmeden iyileşebilirler ancak bulaşıcıdır. Kozmetisyen, müşterinin cildindeki siğillere dokunmamalıdır. Kozmetisyenin elinde bulunabilecek siğiller, tıbbi müdahale ile alınmalıdır. Yüzey siğilleri, yaygın siğiller, taban siğiller gibi çeşitli siğil tipleri vardır. Yüzey siğilleri ufak, et renginde, üstü düz, deri yüzeyinden çıkıntılı siğillerdir; genellikle ellerde, dizlerde ve çocukların yüzlerinde
bulunur. Yaygın siğiller daha büyük, pütürlü yüzeylidir. Genellikle çocukların ve genç yetişkinlerin ellerinde ve yüzlerinde bulunur. Taban siğilleri ayak tabanında oluşur, ağrılıdır, bir dermatolog tarafından tedavi edilmelidir.
Resim
1.5: Siğil
1.7.2.
Herpes Simplex (Soğuk Yara, Uçuk)
Soğuk yara, üst deri altında bulunan bir virüsün sebep olduğu sürekli tekrarlanan bir yaradır. Enfeksiyon, genellikle çocukluk döneminde alınır ve uzun süre
deride kalır. Belirtileri bunalım, soğuk algınlığı, aşırı yorgunluk, güneş ve rüzgârla aşırı temas sırasında görülür. Rahatsız edecek derecede kaşıntılı, kızarık bir vezikül olarak başlar, kabuk bağlar ve yaradan bir sıvı sızar. Özel bir tedavisi yoktur. İspirto losyonu uygulaması fayda sağlayabilir. Genelde uçuk birkaç günde iyileşir. İkinci bir bakteriyel
enfeksiyonu önlemek için antiseptik losyonlar uygulanabilir. Uçuk geçene kadar o
bölgede kozmetik kullanılmamalıdır.
Resim
1.6: Uçuk
1.7.3.
Herpes Zoster (Zona)
Deriyi kabarcıklarla kuşatan bir sinir hastalığıdır. Ağrılı şikâyetlere sebep olan virüsün, suçiçeği virüsünün sebep olduğu, çocukluk enfeksiyonunu takiben vücutta kaldığı bilinmektedir. Orta yaşlarda ve yaşlılıkta daha yaygındır. Başlangıçta kaşıntı ve deride eritem görülür. Veziküller duyu sinirlerini
takip ederek artar, bazen de yüzdeki duyu sinirlerine kadar ulaşır. Veziküller
patlamadan kurur, kabuk oluşur, kabuk yaklaşık iki haftada yavaş yavaş iyileşir. Ağrı birkaç ay devam edebilir. Şiddetli vakalarda, ikinci bir bakteriyel enfeksiyona bağlı olarak püstüller oluşabilir ve yara izi
kalabilir. Tıbbi tedavi gerektiren hastalık sırasında o bölgeye makyaj yapılmamalıdır.
Resim
1.7: Zona
1.8.
Mantar Enfeksiyonları
Deriye giren mantar, halka şeklinde cilt
üzerinde oluşan pek çok hastalık türüne sebep olur. “miselyum” adı verilen ince mantar
liflerinden oluşur. Lifler, keratin parçalayıcı bir enzim içeren sindirim sıvısı salgılar. Böylece
mantarlar beslenmek için keratin kullanır ve üst deriye, kıl veya tırnaklara hücum eder, canlı dokulara giremez. Derinin, yüz derisi de dâhil olmak üzere herhangi bir bölgesinde etkili
olabilir.
1.8.1.
Ringworm (Halka Şeklinde Çıkan
Bir Tür Mantar Hastalığı)
Gövde, yüz, kol ve bacaklarda görülür. Halka şeklinde pullu
lezyonlardır. Yayılarak genişler, ortadan başlayarak iyileşir ve halka şeklinde bir leke bırakır. Papil ve püstül oluşabilir. Tıbbi tedavi şarttır. Hastalığın varlığından şüphelenilirse kozmetik uygulanmamalıdır. Tedavi ağız yoluyla alınan ilaçlarla yapılır.
Resim
1.8: Ringworm
1.9.
Yağ Bezi Hastalıkları
Yağ bezlerini etkileyen hastalıklar, bezlerin normalden az ya da çok çalışmasına ya da cilt yağı ve keratin pullarının olası bir bakteriyel enfeksiyon ile kıl köklerinde kalmasına bağlı olabilir.
1.9.1.
Asteatosis
Yağ bezlerinin normalden az çalışması ile oluşan bir deri hastalığıdır. Genellikle yaşlılık veya hipotiroidizm (tiroit bezi hormonun az salgılanması) gibi bir başka bozukluk ile birlikte görülür. Deri pul pul ve kurudur,
özellikle soğuk havada kaşıntı ve çatlamalar olur.
1.9.2.
Sebore
Derinin belirli bölgelerinde sebumun (cilt yağı) normalden fazla
salgılanmasıdır. Yağ bezlerinin fazla çalışması yaygın bir şikâyet konusudur.
Yüzde burun delikleri çevresindeki kıl foliküllerinin açıkları, sebum ve keratin pulları ile dolar. Sebum salgılanması hormonlar tarafından kontrol edilir. Aşırı yağ salgılanmasının nedeni, ergenlik dönemindeki hormon değişikliğidir. Bu da adölesan (ergenlik) döneminde akne oluşumuna zemin hazırlayan bir unsurdur. Cilt, yağsız temizleyiciler kullanılarak sık sık ve doğru temizlenmelidir. Gözenekleri tıkayabilecek yağlı kremler, pudralar kullanılmamalıdır.
1.9.3.
Komedonlar (Siyah Noktalar)
Sebum ya da keratin pulunun, ciltte yağ folikülünün içini
doldurması ile oluşur. Kirden çok, havanın oksidasyonu nedeniyle ucu koyu renktir. Yağ folikülü iltihaplanırsa akne oluşabilir, iltihaplanmazsa siyah noktalar sıkılarak dışarıya çıkarılabilir. Ancak sıkılma sırasında bloke olmuş tıkacın bir kısmının folikülün içine doğru itilme tehlikesi vardır. Bu durumda enfeksiyon olabilir ve ciltte iz kalır (Açık komedon resminde
görülen siyah noktalardır.).
1.9.3.1.
Akne Vulgaris (Kapalı Komedon)
Akne vulgaris kıl folikülü ve buna bağlı yağ bezlerinin kronik, inflamatuvar (iltihaplı) hastalığıdır. Başlıca adölesan çağda görülmekle beraber her yaşta olabilir. İnsanların hemen hepsinde yaşamı boyunca az veya çok sayıda akne vulgaris lezyonu ortaya çıkar. Aylarca hatta yıllarca sürdükten sonra kendiliğinden geriler. Bazen orta yaş veya üzerine kadar devam edebilir. En sık yerleşim yeri yüzdür. Oluşumunda androjen
hormonlar, yağ
bezi salgısı (sebum), foliküldeki mikrobiyal kolonizasyon ve folikül
keratinizasyonunda bozulma ortak rol oynar. Gıdaların akne vulgariste başlatıcı veya şiddetlendirici rolü bulunmamaktadır. Androjenler, sebase glandı stimule ederek sebum üretimini artırır. Aşırı keratin sentezi ve sebum birikmesi, kıl folikülü kanalında tıkanmaya yol açar.
Küçük bir
folikül ağzının arkasında genişleyen tıkaç klinik olarak soluk, hafif kabarık, toplu iğne başı boyutunda, kirli beyaz papül şeklinde görülür ve
kapalı komedon olarak
adlandırılır. Genellikle aynı hastada, resimde çene bölgesinde görüldüğü gibi çok sayıda kapalı komedon olur. Bazen deriye zımpara kâğıdı görüntüsü verecek
kadar yoğun komedonlar
bulunabilir. 2 mm’den büyük lezyonlar (makrokomedon) da
görülebilir.
Resim
1.9: Akne vulgaris
1.9.3.2.
Akne Vulgaris (Açık Komedon)
Açık komedon yassı, hafif kabarık, merkezi siyah noktalar şeklinde görülür. Siyah rengi, keratin ve yağ oksidasyonuna bağlıdır. Lezyonlar zamanla
genişleyebilir. Kapalı komedonlar (inflamatuvar), iltihaplı olan akne lezyonlarının öncüsü olarak
kabul edilir. En sık yüz, göğüs ve sırtta yerleşir. Çene, alın, yanaklar ve başta olmak üzere yüzün her yerinde lezyon olabilir. Dış kulakta da zaman zaman komendonlara ve diğer akne elemanlarına rastlanabilir. Resimde yüzde çok sayıda açık komedon
görülmektedir. Küçük yaşlarda komedonlar daha sık görülür. Akne vulgaris tedavisi o anda var olan lezyonlara göre
değişir. Bazen aylarca hatta yıllarca sürebileceğinden hasta uyumu
çok önemlidir. Tretinoin, adapalen ve benzoil peroksit komendonlara
yönelik kullanılan topikal ilaçlardır.
Komedonları sıkmak deride kalıcı izlere neden olabilir. Sadece komedonlar ile seyreden hastalarda genellikle sistemik tedavi gerekmez.
Resim
1.10: Akne vulgaris
1.9.4.
Steatom (Yağlı
Kist)
Sebumun cilt altında tutulup toplanması sonucu, yağlı ur ya da kist adı verilen ufak bir nodül oluşur. Şekli bir bezelye tanesi ile bir yumurta büyüklüğü arasında değişir. Kistler daha çok koltuk altı, yüz ve başta yağ bezleri olan
bölümlerde oluşur. Bazı kistlerin ucu biraz açıktır, buradan kistte bulunan ekşi kokulu yağlı madde sıkılıp çıkartılabilir. Açık olmayan kistler, tıbbi gözetimle lokal anestezi ile yarılarak çıkartılabilir ancak zararsız oldukları için çok büyük olmadıkça ya da uygunsuz bir yerde bulunmadıkça
dokunulmayabilir. Normal kozmetik işlem uygulanabilir.
Resim
1.11: Yağlı kist
1.9.5.
Milia (Beyaz Yağ Bezleri)
Kıl köklerinin ağzında görülen, keratin ve sebumun oluşturduğu küçük, sert, beyaz renkteki kistlerdir. Üst deri kisti örttüğü için açıklık yoktur. Zararsızdır ancak ciltte,
özellikle kuru cilde sahip olan kişilerde göz
çevresinde bulunur. Bir doktor ya da bir güzellik uzmanı tarafından sterilize edilmiş iğne kullanılarak çıkarılabilir.
Resim
1.12: Milia
1.9.6.
Rozase (Akne Rozase)
Genellikle orta yaş ve üstündeki kadınlarda ve açık tenlilerde sık görülmekte olup erkeklerde daha nadir görülür. Ergenlik
döneminde geçirilmiş şiddetli akne vulgaris ile rozasenin ortaya çıkması arasında bağlantı yoktur. Başlıca burun, yanaklar, alın ve çenede görülür. Yüzde sıcaklık ve yanma hissine yol açabilir. Komedon, kist ve sikatris
(kuruma) olmaması, boyun ve gövdeyi çok nadir tutması akne vulgaristen en önemli farklarıdır. Popüler lezyonlar da akne vulgaristen farklı olarak hassas değildir.
Resim
1.13: Akne rozase
1.9.7.
Rinofima
Bu hastalık, genellikle yaşlı erkeklerde görülmesine rağmen nadiren kadınlarda da görülebilir. Burun, düzensiz bir şekilde büyür ve
deliklerin belirginleşmesiyle pürtüklü bir hâl alır. Burunda leylak veya açık kırmızı renk değişiklikleri ve belirgin telanjiektatik damarlar görülür.
Resim
1.14: Rinofima
1.10.
Ter Bezi Hastalıkları
En sık rastlanan aşırı terlemedir. Özellikle ayaklarda ve koltuk altında kötü kokuya, giysilerin ıslanmasına neden olur. Eğer bu durum, kozmetisyenin tavsiyesi ile ve aşağıda önerilen metotlarla kontrol edilemezse tıbbi yardıma ihtiyaç vardır.
1.10.1.
Hiperidrosis (Aşırı
Terleme)
Aşırı terleme genellikle sayıca çok fazla ter bezi bulunan eller, ayaklar ve koltuk altı bölgeleri ile sınırlıdır. Nedeni doğuştan olabilir ancak genellikle psikolojik bir soruna bağlıdır. Çünkü ter bezleri sinir sisteminin kontrolü altındadır. Sık banyo yapılmalı, astrenjen ve talk pudrası kullanılmalıdır. Alüminyum klorhidrad gibi astrenjen içeren, terlemeyi önleyici maddeler ile koltuk altı terlemesi kontrol
altına alınabilir. Bunlar
antiseptik özelliği olan, deodorantlarla formüle edilmiştir (örneğin heksaklorojen
veya setrimid). Bu maddeler teri bozarak kokuya sebep olan bakterilerin çoğalmasını önler.
1.10.2.
İsilik (Miliaria Rubra)
Ter bezi kanallarının tıkanması sonucu toplanan terin, deri yüzeyinde küçük veziküller oluşturmasıdır. İsiliğin belirtileri deride kaşınma, küçük kırmızımsı veziküller ve ter bezlerinin iltihaplanmasıdır. Özellikle topikal
iklim koşullarında aşırı sıcak nedeniyle veya ter kanallarının keratin tarafından tıkanması sonucu oluşur. Sık banyo yapılarak astrenjen ve talk pudrası kullanılarak tedavi edilebilir.
Resim
1.15: İsilik
1.11.
Pigmentasyon Hastalıkları
Pigmentlere bağlı rahatsızlıklar genellikle sıkıntı ve utanma duygusuna sebep olur. Ancak pek çok vakada özellikle bu kusur, cilt
ile aynı düzeyde ise
kozmetiklerle kolayca kamufle (kapatma) edilebilir. Benler bir
güzellik unsuru olarak ön plana çıkarılabilir.
1.11.1.
Çiller
Çiller, üst deride bulunan çok aktif bir grup
melanositin oluşturduğu küçük kahverengi lekelerdir. İlk olarak açık tenli, sarışın ya da kızıl saçlı çocuklarda yaklaşık 5 yaşında ortaya çıkar. Güneş ışığındaki UV ışınlarına aşırı maruz kalındığında çillerdeki melanin koyulaşır ve çiller daha geniş kahverengi yamalar şeklinde genişleyebilir. Çilli
deri güneşte çabuk yanar. Bu nedenle güneş ışığından kaçınılması ya da koruyucu güneş kremleri kullanılması tavsiye edilir. Çiller kış aylarında sönmeye yüz
tutar. Kozmetik kamuflaj ile kapatılabilir.
Resim
1.16: Çil
1.11.2.
Lentijinler (Kahverengi Lekeler)
Lentigo ciltte doğuştan olan, çilden daha büyük kahverengi bir lekedir. Çiller gibi aşırı güneş ışığı ile temasta koyulaşmaz. Yaşlılık nedeniyle oluşan lentijinler, elde ve yüzde bulunan kahverengi lekelerdir. Güneş ışığında artarlar,
koruyucu güneş
kremleri
yararlı olabilir. Kozmetik kamuflaj, kusurları kapatmak için kullanılabilir.
Resim
1.17: Lentijinler
1.11.3.
Kloasma
Hamilelik veya gebeliği önleyici ilaçların kullanımı sonucu yüz ve diğer deri bölgelerinde oluşan sınırları belli kahverengi bölgelerle belirgin pigment artışıdır. Melanin üretiminin dişilik hormonu östrojen ile artmasına bağlı olarak meydana gelir. Yüzde özellikle göz etrafı, kaşın altındaki tüylü
bölgelerdir. Yüzdeki kahverengi lekeler kozmetik kamuflaj ile kapatılabilir. Hamilelik sona erdiğinde ya da gebeliği önleyici ilaçlar bırakıldığında aşırı koyu renk kaybolabilir.
Resim
1.18: Kloasma
1.11.4.
Vitiligo (Lökoderma)
Ciltte renksiz beyaz lekelerin oluşmasıdır. Melanositlerin
yok olmasına bağlı olarak cildin belirli bölgelerinde oluşan lekelerdir. Koyu
renk ciltlerde daha belirgindir. Normal renkli ciltlerde kozmetik kamuflajla kapatılabilir. Beyaz tenli
kişiler güneş banyosundan kaçınmalıdır çünkü beyaz lekeler daha belirginleşir ve ciltte 2 zıt renk oluşur.
Resim
1.19: Vitiligo
1.11.5.
Albinizm
Doğuştan oluşan bir hastalıktır. Melanositler mevcuttur ancak melanin üretemez. Vücutta pigment bulunmaz ve bu hastalığı olan kişiler açık tenli, sarışın ve göz bebeği etrafındaki halka renksizdir.
Resim
1.20: Albinizm
1.11.6.
Hamartom
Kalıcı olarak genişlemiş kılcal damarlı bölgelerde bulunan damarlardan doğan lezyonlardır. Lezyonlar porto şarabı lekesi, çilek lekesi ve örümcek şeklindeki lekelerdir.
1.11.7.
Porto Şarabı Lekesi
Düz, kırmızı ya da mor renkte geniş kılcal damarların kalıcı genişlemesi sonucu oluşan genellikle yüzün bir yarısını kaplayan lekelerdir. Genellikle doğuştan vardır ve ömür boyu kalır. Kusur kozmetik kamuflaj ile kapatılabilir. Lazer tedavisi yoluyla dermatolojik tedavi mümkündür.
Resim
1.21: Porto şarabı
lekesi
1.11.8.
Çilek Lekesi
Küçük parlak kırmızı kılcal damar lekesidir. Doğuştan ya da doğumu takiben birkaç hafta içinde görülebilir. Yumuşak ve kabarıktır, birkaç lop
bulunabilir. Alt deride kılcal damarların artmasına bağlı olarak belirir. Leke, ilk birkaç yılda biraz büyüyebilir. En çok 5 yaşında kaybolur, 10 yaşına kadar yerini normal deriye bırakır. Hiçbir tedavi gerektirmez.
Resim
1.22: Çilek lekesi
1.11.9.
Örümcek Telanjiektazi (Işınsal Kolları
Olan Telanjiektazi)
Bir merkezden örümcek ayakları şeklinde yayılan, kılcal damarlardaki
genişlemedir. Örümcek östrojenler olarak bilinir. Karaciğer hastalıkları ya da hamilelik gibi
durumlarda östrojen seviyesi yükseldiği zaman artış görülebilir. Merkez
bölgesi yakılarak yok edilebilir. Kozmetik kamuflajda yeşil düzeltici krem
kullanılır.
Resim
1.23: Örümcek telanjiektazi
1.11.10.
Kılcal Damarların
Çatlaması (Telanjiektazi)
Çatlak damarlar olarak da bilinir. Ufak
lezyonlar daha çok kılcal damarların çatlaması değil, kalıcı genişlemesinin sonucunda oluşur. Kuru, hassas ya da bakımsız ciltlerde görülür. Yaşlandıkça sayıları artar. Aşırı makyaj ve sıcaktan kaçınılmalıdır. Yeşil düzeltici krem ile kamufle edilebilir.
Resim
1.24: Kılcal damar çatlaması
1.11.11.
Benler ( Ben ya da Melanom)
Benler, alt deride bulunan melanositlere bağlı olarak hücre
toplanması ile oluşur. Doğuştan var olabilir veya doğuştan ciltte var olan hücrelerin daha sonra büyümesiyle oluşabilir. Deri yüzeyinden hafifçe kabarık ten renginde
kahverengi veya siyah üstü düz şişliklerdir. Bende çıkan kıllar, çekilip koparılmamalıdır. Steril bir makas kullanarak kesilmelidir. Benler, istenmeyen bir yerde ise
ameliyatla alınabilir. Oynandığı takdirde deri kanserine sebep olunabileceği şeklinde genel bir
kanı vardır. Ben çevresinde
renk değişimi veya anormal büyüme görülürse doktora başvurulmalıdır. Normal kozmetik işlem uygulanabilir.
Resim
1.25: Ben
1.11.12.
Malign Melanom
Malign melanom, benlerden veya derinin
melanositlerinden köken alır. Erken dönemlerde kolayca tedavi edilebilir ve yaşamı tehdit edici olmaz.
Ancak daha sonraları malign melanom metastaz yaptığında tedavi başarısız kalabilir. Küçük kahverengi, siyah veya büyük çok renkli
yama tarzında, düzensiz sınırlı lezyonlardır. Üstleri kabuklaşabilir ve kanayabilir. Bu nedenle benlerle fazla oynamamak gerekir. Benlerde anormal büyüme ve değişimler varsa doktora
gidilmelidir.
Resim
1.26: Malign melanom
1.11.13.
Hiperpigmentasyon
Derinin melanin pigmentasyonundaki artıştır. MSH (melonasit
stimulen hormon), ACTH (adrenokortikotropik hormon) ve over
(üreme) hormonları doğrudan (direkt) pigmentojen etkilerdir. Birçok endokrin ve
metabolik hastalıklarda genel, bütün vücutta yaygın ya da parça parça hiperpigmentasyon görülür (Resim 1.27).
Resim
1.27: Hiperpigmentasyon
1.11.14.
Hipo ve Depigmentasyon
Derinin melanin pigmentasyonunun azalması ya da kaybolmasıdır. Bu doğuşsal ya da edinsel (sonradan) olabildiği gibi kalıtımsal bir takım faktörlerin etkisi
ile yaşamın herhangi bir devresinde de oluşabilir (Resim 1.28).
Resim
1.28: Hipo pigmentasyon
1.12.
Anormal Büyümeye Bağlı
Hastalıklar
1.12.1.
Sedef Hastalığı
Sedef, kalıtımsal bir hastalıktır ve genellikle aynı ailenin pek çok bireyini etkiler. Oval ya da yuvarlak şekilli sedef renkli lekelerdir. Normal üst deri pullarından daha kalın ve daha geniştir. Bölgedeki derinin rengi kılcal damar sayısında ve büyüklüğündeki artışa bağlı olarak kırmızımsıdır. Eğer pullar çıkarılırsa ufak kanayan benekler oluşur. Sulanma ya da vezikül oluşmaz. Biraz kaşıntı olabilir. Vücudun her yerinde görülebilir ancak daha çok göz, kafa derisi, dizler ve dirseklerde rastlanır. Tırnaklarda küçük
çukurlar oluşabilir. Sedef hastalığı bozuk keratinleşmeye bağlıdır. Hücre çekirdeği pulda mevcuttur. Alt tabakada hücre bölünmesinde artış vardır. Lekeler, güneşteki UV ışınlarına bağlı olarak özellikle yaz aylarında geçebilir ancak
sıkıntı ve sinirsel kökenli
bir hastalık sırasında artabilir. Doktor tavsiyesi gereklidir. Eskiden
pullar, kömür katranı ve salisilik asit merhemi kullanılarak çıkartılırdı. Son zamanlarda UV ışın tedavisi ve A vitamini ile tedavi edilmektedir. Enfeksiyon söz konusu olmadığı için normal kozmetik
işlem yapılabilir.
Resim
1.29: Sedef
1.12.2.
Aşırı Kıllanma
(Hiperikosis ve Hirsuitizm)
Aşırı kıllanma, normal olarak ayva tüylerinin bulunduğu bölgelerde
terminal kılların artmasıdır. Hormon dengesizliği ya da kalıtıma bağlı bir nedenle olabilir ancak genelde nedeni bilinmez. Kadınlarda, menopoz
döneminde hormonal değişikliklere bağlı olarak ya da belirli bir ilacın yan etkisiyle yüz
kıllarında artış görülebilir. Kadınların yüzünde, erkeklerde olduğu gibi belirli bölgelerdeki kıllanmaya “hirsutizm” adı verilir. Eğer kıllanma azsa koyu renk kılların rengi açılabilir. Renk açma işlemi ile genellikle kıllar zayıflatılıp yok edilebilir. Kimyasal tüy dökücüler, cilde dikkatle
uygulanmalıdır çünkü yüz derisi hassastır. Üretici firmanın kullanma
talimatlarına dikkatle uyulmalıdır.
Balmumu kullanılabilir ya da tek tüyler çekilip kopartılabilir. Tüyleri yok
etmek için diyatermi (elektroliz) gibi kalıcı metotlar da vardır. Ancak bu metotlar
deneyimli, eğitimli kişiler tarafından uygulanmalıdır aksi hâlde leke kalma tehlikesi vardır.
Resim
1.30: Hirsuitizm
1.12.3.
Alerjiler
Alerji, çoğu insanı etkilemeyen bir maddeye karşı herhangi bir kişinin aşırı duyarlılığı ya da anormal reaksiyonudur. Reaksiyona neden
olan maddeye alerjen adı verilir. Alerjiye neden olan maddeler penisilin gibi ilaçlar ya da
yumurta, çilek gibi yiyeceklerdir. Solunum yoluyla da alınabilir. Örneğin saman nezlesine neden olan tozlar, hapşırma ya da gözlerin sulanmasına neden olan kedi tüyü, evde bulunan parazitler (mite) vb.
Alerjinin nedenini belirlemek için bir doktora
başvurmak gerekir.
Kozmetikçileri en çok ilgilendiren, cilde temas yoluyla bulaşan alerjiye sebep
olan maddelerdir. Dış alerjenler, bulaşıcı egzama ya da alerjik dermatite neden olur. Dermatit cildin
iltihaplanması, egzama, deride eritem, sulanma, su toplanması, şişme ve pullanma gibi
doku reaksiyonları anlamındadır. Ancak bu iki terim genellikle birbiri yerine kullanılır.
Yüzeysel kimyasal tahrişe neden olan
maddeler, cilde ilk temasta iltihaplanmaya neden oluyorsa birincil tahriş ediciler olarak
adlandırılır. Tahribat temas
olunan bölgeyle sınırlıdır. Kuvvetli asit, alkali gibi yakıcı sıvılar birincil derecede tahriş edici maddelerdir. Bazı deterjanlar da belirli sürede sürekli temas ile dermatite yol
açabilir.
Kimyasal bir madde, daha önceki temas sırasında bu maddeye
alerjik kişilerde iltihaplanmaya neden oluyorsa ikincil derecede
tahriş edici ya da duyarlaştırıcıdır. Bu durumda reaksiyon temas bölgesinde sınırlı kalmaz, herhangi bir
bölgeyi etkileyebilir. İlk temas sırasında duyarlaştırıcı, gözle görülür bir tahribat yapmayabilir ancak kanda antikorlar oluşturur. Maddeyle ikinci kez temas edildiğinde bu antikorlar
reaksiyon gösterir. Böylece vücut, bu maddeye karşı hassaslaşır. Bu durumda
maddeyle tekrar temas edilmemeli ya da çok az oranda kullanılmalıdır. Alerjene
reaksiyon eritem (kızarıklık) oluşturabilir veya sulu, şiş veziküller oluşabilir. Bu durumda bir doktora başvurulmalıdır. Kozmetiklerin üretiminde kullanılan ve dermatite
neden olabilecek maddeler kirpik
boyalarında kullanılan lanolin, paratoluendiamin, ojelerde kullanılan formaldehit
reçineler, parfümlerde kullanılan bergamot, sedar, lavanta vb.dir. Duyarlaştırıcı diğer maddeler penisilin, böcek sokmaları tedavisinde kullanılan antihistaminli
kremler, mücevher veya çuha çiçeği gibi bazı bitkilerde bulunan nikel ve krom gibi maddelerdir.
Alerji olasılığı düşük kozmetikler kullanılmalıdır. Bunların yapımında lanolin, formaldehit reçine ve eosin (ruj boyası) kullanılmaz. Farklı insanlar, farklı şeylere duyarlı olduğu için hiç alerji yapmayan ürünlerin üretimi mümkün değildir. Alerji olasılığı düşük ürünler, genellikle parfüm ve koruyucu içermez
ve bunlarda renk maddesi azaltılır.
Resim
1.31: Alerji
1.12.4.
Egzama
Kaşınma, sulanma ve kabuk bağlama gibi belirtilerle kendini gösteren bir hastalıktır. Bir çeşit deri iltihaplanmasıdır. Deride devamlı kaşınma, sulanma ve kabuk bağlama gibi belirtilerle kendini gösteren bir hastalıktır. Deride devamlı kabarcıklar oluşur. Vitaminsizlik nedeni ile yanma gücü azalarak uzun süre devam
edebilir. Birçok çeşitleri olan bir hastalıktır. Bunlardan biri mayasıldır. Tedavisi zordur.
Resim
1.32: Egzama
1.12.5.
Ürtiker
Ürtiker, derinin bir alerjene ya da kabartılar oluşturan fazla ovmaya
karşı gösterdiği kısa süreli reaksiyonudur. Deride şişme, kaşıntı olabilir. Beyaz kabartı ve etrafında kırmızı bir bölge oluşabilir. Çok yaygındır. Hayatı boyunca en az bir kere ürtiker (kaşıntı) atağı geçirmeyen çok az kişi vardır. Ürtiker lezyonları kısa süreli olmasına rağmen bazen ürtiker lezyonlar, günlerce kalır ve kahverengimsi
bir iz bırakır. Bu ürtiker tipi,
küçük kan damarlarının tutulumuna bağlıdır ve ürtikeryal vaskülit olarak bilinir.
Resim
1.33: Ürtiker
2.
CİLT ANALİZİ
2.1.
Cildi Koruyan Fizyolojik Parametreler
2.1.1.
Asit Manto (Cildin Asit Koruyucu Mantosu)
Cildin üzerindeki terin buharlaşması sırasında geriye kalan yağ asitleri, diğer asitler ve suda çözünen kimyasal elementler tarafından oluşur. Bu doğal koruma sistemi
(asit koruyucu mantosu), enfeksiyonları önleyerek hastalık yaratan virüslerin
de yaşama şansını azaltır.
Cildi, tüm dış etmenlerden ve hava koşullarından korur. Sağlıklı bir cildin asit koruyucu mantosu organik bir rahatsızlık veya uygun olmayan
bakım maddeleri, kötü
hava koşulları gibi nedenlerle bozulursa pH değeri rahatlıkla baz değere dönüşür. Bunun sonucunda
da çeşitli cilt rahatsızlıkları oluşur (örneğin egzama, hassasiyet vb.). Cildin asit ve alkali içeriği, pH olarak adlandırılan bir kavramla ifade edilir. Bu değer bir ölçüdür ve vücudun değişik yerlerinde farklı değerlere sahip olabilir. Bu değer 0–14 arasında bir skala ile ölçülür.
Asit değeri: 0–7, baz değeri: 7–14, nötr: 7 değerdedir.
pH ölçüsü bakım maddelerinin asit, nötr, alkali olup olmadığını tespit eder. İnsan cildi üzerinde ürünün tesirinin ölçülebilmesi için bu
son derece önemlidir. İnsan cildinin normal pH değeri 4,2 ile 6 arasında asit değeridir. Bu nedenle ciltte bakım kremleri, yumuşak bir asit değeri gösterir. Cilt temizleme maddeleri olarak kullanılan kısa süreli etkili
temizleme sütlerinin pH değeri nötrdür. Tonikler ise 5,5 asit değere göre ayarlanmıştır. Ciltte alkali değere sahip hiçbir ürün kullanılmamalıdır. Cildin pH değerinin yapısını bozar ve cildi kurutur. Sabun, kolonya vb. alkali özellikte
maddelerdir.
İdeal bakım, pH değeri cilde uygun peraparatlarla yapılan bakımdır. Bu bakım tarzı cildin kuruması, aşınması ve güzel görünümün kaybolmasına engel olur.
2.1.2.
Lipit Manto
Deri yüzeyinde asit manto ile birlikte bulunan
koruyucu bir örtüdür. Yağ bezleri salgısı, sebum ile epidermisin yüzeysel katlarının salgılarından ortaya çıkar. Hafif yağlı homojen bir nitelik taşır. Epidermisin yumuşaklığını sağlar, nem kaybını önler. Asit manto, lipid (yağ) manto ile birlikte bakterilere karşı sağlam bir koruyucu engel oluşturur (yağ-ter). Ter, alt katlardan gelen yağla (sebum) birlikte
bir film tabakası (doğal kozmetik) oluşturur. Buna kozmetik ve tıpta “dışa doğru koruyucu mantosu” denir. Bu tabakaya vücuda faydalı bakteriler yerleşerek dıştan gelen zararlı bakterilere karşı hazır bulunur. Bu faydalı tabakanın korunması, cildin sık sık temizlenmesi ve yeni filmin meydana gelmesine imkân vermekle mümkündür. O hâlde cilt temizliği, faydalı ve gereklidir.
2.1.3.
Nem Faktörü
Vücudumuzun % 70’i sudur ve bu su miktarının % 13’ü epidermiste
bulunur. Olgunlaşmış deride ise bunun yarısı kadar su ihtiva eder. Deri, her yönüyle hidrofil (su emen) bir kumaş gibidir. Hidro-lipid yapıda olan cildin bu fonksiyonunu temin etmek için önemli olan yağ ve su ihtiva eden bileşikleri üst deriye çıkan kuruluk, kozmotologlar tarafından doğru tespit edilmiş ve gelişen bu olumsuz etkilere karşı ürünler geliştirilmiştir.
Geliştirilen bu ürünler, cildin su tutma kabiliyetini düzeltip daha iyi
görünmesini sağlayarak cilt sağlığını korumak ve iyileştirmek amacına yöneliktir. Ciltteki su kaybının sonucu cildin kuruması, çatlaması ve kırışmasıdır. Biyolojik yaşlılıkta bu, uzun bir süreç içinde oluşur. Dış etkenler örneğin güneş nem dengesini bozduğu için cilt, normal fizyolojik sürecinden daha çabuk yaşlanır.
2.2.
Cildi Yıpratan Faktörler
2.2.1.
Dış Etkenler
Güneş ışınları (UV-A, UV-B, UV-C)
Rüzgâr
Soğuk, sıcak ve kuru hava
Kireçli su
Bunlar ciltte su kaybına, kurumaya ve
bunlara bağlı olarak ciltte
pullanma ve çatlamaya yol açabilir.
2.2.2.
Kimyasal Maddeler, Alkaliler (Sabunlar, Deterjanlar ve Şampuanlar)
Cildimizin 1 cm2 sinde 1 milyon
bakteri vardır; bu cilt florasını meydana getirir. Sabun, bu cilt florasını bozar. Sabun, yağ asitlerinin alkali
tuzlarından olup cilt pH’sını alkaliye kaydıran ve cildin hirolipid yapısını bozan bir maddedir. Ayrıca sudaki Mg ve Ca iyotlarını çöktürerek cildin kurumasına, incelmesine ve pul pul dökülmesine yol açar. Yağlı ciltlerdeki yağ salgısını arttırıp gözenekleri kapatarak sivilce, komedon, mantar ve pişiklerin oluşmasına yol açar. Cilt temizliğinde en önemli husus, cildi nem ve yağına dokunmadan temizlemektir.
2.2.3.
Makyaj Artıkları
Boyalı ve kokulu malzeme, saç boyaları, pudra, fondöten vb. cilt gözeneklerini kapatarak cildin oksijenlenmesine engel olur.
2.2.4.
Sigara, Alkol ve Kafein
Kan akımının azalmasına neden olur. Cildin beslenmesini engeller.
2.2.5.
Stres, Yaşam Tarzı,
Çalışma Ortamı ve
Uykusuzluk
Çeşitli hormon salımlarını değiştirir, hormonal dengesizlikler oluşur. Buna bağlı olarak ciltte kuruma, yağlanma veya sivilce
oluşumu görülür.
2.2.6.
Yanlış Beslenme
Dengesiz beslenme ve vitamin eksiklikleri,
cildin dayanıklılığını azaltır. Çabuk yıpranmasına neden olur.
2.2.7.
Hava Kirliliği
Egzoz gazı, havadaki kimyasal buhar ve asitler (kurşunlu, sülfürlü atıklar) cildi tahriş eder ve cildin yıpranmasına yol açar.
2.3.
Cilt Yaşlanması
Doğal (biyolojik yaşa bağlı) yaşlanma ve yaşam koşullarının getirdiği yaşlanma olmak üzere cilt, iki türlü yaşlanır.
2.3.1.
Doğal (Biyolojik Yaşa
Bağlı)
Yaşlanma
Önüne geçilemez, kişiye göre zamansız ve hızlı oluşabilir. Bu çeşit yaşlanmaya karşı koymak için derinin gençliğinden sorumlu beş doğal fonksiyon olan
yenilenme, beslenme, nemlendirme, solunum ve korumayı aynı anda etkilemek
gerekir.
2.3.2.
Yaşam Koşullarının
Getirdiği Yaşlanma
Çoğunlukla yaşam tarzı ve cildin karşı koymak zorunda kaldığı güneş, hava kirliliği, alkol, sigara, hastalık, stres, dengesiz
beslenme gibi dış etmenlere bağlıdır. Bunun için cildi tahriş etmeden temizleme, güçlendirme, koruma, sıkıştırma, dengeleme,
hücre yenilenmesini hızlandırma, canlandırma gibi etkilerin uygun bakımla sağlanması gerekir.
Hücresel DNA, sürekli olarak içten ve dıştan hasara uğratılmaktadır. Bu hasar yalnızca genomik DNA için değil, aynı zamanda mitokondrial DNA için de geçerlidir. Hücre içindeki serbest oksijen radikallerinin çoğu da mitokondride
yapıldığından dolayı yaşlanma ile beraber mitokondrial mutasyonlar daha sık görülmektedir.
Dolayısıyla metabolizması daha hızlı olan dokularda, mitokondrial hasarın daha erken görülebileceği varsayılabilir.
Genomik ve mitokondrial DNA’ya olan kümülatif
hasar, hücrelerin erken yaşlanmasında önemli rol oynar. Gama ve ultraviyole ışınlarına maruziyetin ardından, hücrelerde
spontan DNA hasarında artış ve DNA tamirinde azalma olmaktadır.
DNA hasarının yanı sıra yaşlanma işlemi protein hasarını da içermektedir. Protein içindeki D-aminoasitlerin L-aminoasitlere dönüşümü protein
fonksiyonunu ileri derecede etkilemektedir. Yaşlanma işlemi ile birlikte şeker aldehitler, proteinlerdeki amino-asitlerle birleşip kahverengi renk dönüşümüne ve fonksiyon kaybına yol açar. Bu işlem, dermal kollajen başta olmak üzere ekstrasellüler matriks proteinlerini etkiler.
Güneş ışığına maruz kalmış deride ilk görülen yaşlanmaya bağlı değişiklikler kuruluk, kabalaşma, laksite ve benign neoplazilerin görülmesidir. İnsan derisinde yaşlanma ile birlikte görülen histolojik farklılıklar şöyle sıralanabilir:
Epidermis
Dermal epidermal
bileşenin düzleşmesi
Kalınlıkta değişkenlik
Hücre boyutunda
farklılaşma
Hücresel atipi
Azalmış melanositler
Azalmış langerhans hücreleri
Dermis
Atrofi (dermal hacim
kaybı)
Azalmış fibroblastlar
Azalmış mast hücreleri
Azalmış kan damarları
Kısalmış kapiler kıvrımlar
Anormal sinir
sonlanmaları
Deri ekleri
Depigmente saç
Saç/kıl kaybı
Terminal kılların velöz kıllara dönüşümü
Anormal tırnak yatağı
Ter/yağ bezi sayısında azalma
İnsan derisindeki yaşlanmayla birlikte aşağıdaki fonksiyonlarda
azalma görülür:
Hücre yenilenmesi
Engel fonksiyonu
Kimyasal
detoksifikasyon fonksiyonu
Duyusal algılama
Mekanik koruma
Yara iyileşmesi
İmmün cevap
Isı düzenlenmesi
Ter üretimi
Sebum üretimi
Vitamin D üretimi
DNA tamiri
Genel olarak aktinit hasarlı deri, üzerinde ince
ve derin fissürler içeren kuru ve soluk bir görünümdedir. Ek olarak yüz cildinde papüler
elastoz, açık komedonlar ve talenjiektaziler de görülebilir. Diğer farklılıklar arasında çillenme,
lentigo, hipomelanozis, aktinit keratoz gibi premalign lezyonlar sayılabilir.
Sigara içimi, özellikle kadınlarda deri yaşlanmasını hızlandırmaktadır. Sigara içen kişilerde deride kırışıklıklar belirgindir. Ayrıca grimsi bir renk oluşumu da dikkat çeker. Derideki farklılıklar, içilen sigaranın sayısıyla doğru orantılı olarak artar. Sigara, deri kanserlerinin sıklığını da arttırmaktadır.
Deri yaşlanmasının tedavisinde alınabilecek bazı önlemler; kalori kısıtlaması, antioksidanların kullanımı, hormon tedavileri, güneşten koruyucuların kullanımı, topikal retinoik asitlerin kullanımı, topikal
alfa-hidroksil asitlerin kullanımıdır.
2.3.3.
Deriye Kan Temini
Alt deride bulunan kan damarları, doğrudan (direkt
olarak) kan gitmeyen ve aktif olarak bölünen üst deri hücrelerine oksijen ve
besin temin eder. Aynı zamanda derinin vücut ısısının düzenlemesini sağlar. Deri altında ya da alt derinin aşağı kısmında bulunan atardamar ağı, cilt yüzeyine paraleldir. Daha küçük damarlar, bu damar ağından dik açılarla ayrılarak derinin yüzeyine doğru dallar biçiminde uzanır. Saç kökü, ter bezleri ve yağ bezleri etrafındaki kılcal damar ağını oluşturur.
Bu ufak damarlar, derinin hemen altında alt papiller ağı adı verilen başka bir ağ oluşturur. Bu ikinci ağ tabakasından çıkan kollar, alt derideki kılcal damar ağlarını meydana getirir. Kirli kan, ufak toplardamardan geçerek
alt derinin altındaki toplardamar ağına ulaşır.
Deri yüzeyine yakın geçen kan miktarı, atardamarın duvarlarındaki sinir uçları tarafından kontrol edilir. Vücut aşırı ısındığında ufak arterler genleşir, deri yüzeyindeki kan miktarında artış olur. Çevredeki havaya ısı yayılır. Vücut ısısı azalır. Vücut serinleyince atardamarlar büzülür, deriye daha az kan gider
ve vücut tarafından daha az ısı kaybedilir. Böylece deri, sabit vücut ısısının korunmaya yardımcı olur. Derideki kan,
aynı zamanda acil durumlarda vücudun başka bir yerine
iletilmek üzere kan deposu görevini yerine getirir.
2.4.
Cildin Rengi
Cildin rengi birçok faktöre bağlıdır. Yaşa, bölgeye, ırka göre değişir. En üst tabakası şeffaf fakat hafif sarımtırak olmakla beraber üst tabakaların altındaki kan damarları, cilde hafif pembelik kazandırır. Cilt rengini
belirlemede en önemli rol pigmentlerindir. Melanin, deride stratum bazal hücreleri arasında bulunan
melanosit hücreleri tarafından yapılır ve beyaz ırkta yalnız bir katta bulunur. Zayıf kan dolaşımı ve pigment azlığı cildi soluk gösterir. Çok kanlı cilt kırmızıdır. Cildin küllü gri ya da sarımsı görünümü sağlıklı olmadığını gösterir.
Melanin = Renk pigmenti
Melanosit = Renk hücresi
Ciltte melanin pigmentinin çeşitli nedenlerle
bölgesel olarak yoğunlaşmasına pigmentasyon denir.
Bunun nedeni:
Hormonal nedenler: Ergenlik, menopoz,
gebelik gibi dönemlerde hormonların artması ile melanin maddesi artar.
Güneş: Işın hassasiyeti
melanin oluşumuna neden olan en
büyük etkendir. Güneş ışınlarından cildin korunması amacıyla melaninin pigment üretimi artar. Böbrek üstü bezi fonksiyon bozukluğu fiziksel darbeler
sonucu alt deri üstündeki kılcal damarlar boyunca geçen kan miktarı. Kan damarları genleşirse deri, kırmızı kan hücrelerinde bulunan oksihemoglobin nedeniyle kızarır. Eğer kan damarları soğuk nedeniyle büzüşürse kan daha yavaş hareket eder ve kirli kan deriyi morartır. Bu faktör de
derideki melanin miktarına bağlıdır. Deri ne kadar koyu renk olursa kandaki değişiklikler o kadar az belli olur.
2.5.
Yüz Derisinin Sağlığı
Yüz derisinin sağlığı hem alt hem de üst derinin durumuna bağlıdır. Cilt güneş ışınlarına maruz kalma, havada bulunan nem ve makyaj malzemeleri kullanma
gibi dış faktörler yanında derinin içerdiği su miktarı, sebum ve ter salgılaması, beslenme ve genel sağlık gibi iç faktörlerden de etkilenir. Cildin durumu, yaşlılık süreci ile
birlikte yavaş
yavaş değişir.
2.5.1.
Ciltte Su Dengesi
Yumuşak ve esnek bir cilt için corneum tabakasının % 10 su içermesi
gerekir. Eğer bu tabaka kuru ve su seviyesi bu oranın altına düşerse esneklik
kaybolur, üst deri sertleşir ve çatlama eğilimi gösterir. Derinin gözeneklerinden ter yoluyla kaybolan suya
ek olarak daha az miktarda su, corneum tabakasının yüzeyinden sürekli
kaybedilir. Yüzeydeki su kaybı engellenemezse ya da üst deri altından veya alt
deriden nem sağlanamazsa kuruma gerçekleşir.
Corneum tabakasındaki nem miktarı aşağıdaki faktörlere bağlıdır:
Çevredeki havada
bulunan nem: Çok nemli ortamlarda deri yüzeyinde bulunan su, buharlaşarak ayrılmaz ve deride su
miktarı artar. Normal nemli
bir ortamda derideki su kaybı, alt deri ve üst
deri altından yüzeye su
takviyesi ile dengelenir. Eğer havadaki nem oranı az ise bu genellikle merkezi ısıtmalı odalarda soğuk, kuru kış günlerinde söz konusudur. Nem kaybını deri karşılayamaz ve deride kuruma gözlenir.
Derinin su tutma
kapasitesi: Corneum tabakasının suyu tutabilme kapasitesi, sürekli olarak yağlılığın azalması nedeni ile yaşlanma döneminde azalır ve alt deri üst deriye daha az su temin edebilir. Yaşlanma süresince
dikkate değer bir şekilde deride kuruma görülür.
Cilt yüzeyindeki yağ miktarı: Cilt yüzeyinde
bulunan yağ
tabakası, corneum tabakasında su kaybını engeller. Yağ, suyu emen bir tabaka oluşturur. Alt tabakadan suyu çekerek derinin yüzeyini yumuşak tutar. Eğer yağ bezleri tarafından yeterli miktarda sebum üretilirse bu yumuşatıcı etkisi görür çünkü yağlı sebum su kaybını engeller. Sebumun yetersiz olduğu hâllerde bu durum,
cilde yağ takviyesi ile giderilebilir. Emülsiyon şeklindeki makyaj
kremleri ve losyonlar, hem yağ hem de su içerdikleri için yumuşatıcı olarak kullanılır. Su corneum tabakasını yumuşatır, yağ ve su kaybını engeller.
2.6.
Cilt Türleri
Cilt türleri şunlardır:
Normal
Karma
Kuru
Yağlı
Yaşlı (atrofik)
Problemli
Alerjik hassas
2.6.1.
Normal Cilt
Normal cilt kadife yumuşaklığında kaygan ve yumuşak, küçük
gözeneklidir. Kan dolaşımı iyi, ince pigmentleşmiş genellikle hassas olmayan bir cilt tipidir. Siyah noktalara, pul pul olmaya veya parlaklığa pek rastlanmaz. Yağ ve ter bezlerinin
iyi çalışması sonucu ciltte koruyucu tabaka oluşmuştur. Ancak bu doğal koruma, günümüz
çevre şartlarında yeterli olamaz. Normal cilt ürünleri cildi
zararlı ışınlardan koruyucu,
iyi görünüm ve nem dengesini uzun süre sağlayıcı özellikte olmalıdır.
Özetle normal
cilt:
Kan dolaşımı düzenli, duru,
gergindir. Kılcal damarlar
görünmez.
Ne çok yağlı ne de çok kurudur.
Epidermis yapısı ne çok ince ne de
çok kalındır.
Gözenekler ya çok sıkıdır ya da hiç
görünmez.
Komedon, sivilce
yoktur. Burun üzerinde belli belirsiz siyah noktalar izlenebilir.
Genellikle hassas değildir.
2.6.2.
Karma Cilt
Çok sık karşılaşılan bir cilt tipidir. Bu cilt tipinde “T” bölgesi olarak adlandırılan alın, burun, çene çevresinde yağlanma, gözenek yanak
kısımlarında ise kuruluk ya
da normallik gözlenebilir. Alın, “T” bölgesinin çapraz kirişini oluşturur. Burun, çene bölgesi yağ oluşumuna müsaittir. Yağlı ciltte olduğu gibi burada da rahatsız edici yağ parlaklığı tedavi edilmelidir. Kozmetik, burada cilt metabolizmasının kendini yeniden
düzenleyerek uyumlu çalışmasına yardımcı olmalıdır.
Özetle karma cilt:
“T” bölgesi yağlıdır.
“T” bölgesinde
komedon, gözenek ve sivilce görülebilir.
Yanaklar kuru ya da
normaldir.
İki farklı cilt yapısının özelliklerini taşır.
18–55 yaş arası görülebilir.
2.6.3.
Kuru Cilt
Kuru cilt genellikle solgun, renksiz görünümde
olup yağ ve nemden yoksun,
gergin ve zayıftır. Çatlamaya, pul pul olmaya müsaittir. Çoğu zaman ten parlaklığını kaybetmiş, pürüzlü ve mat olup kaşıntı hissi vardır. Soğuk ve diğer fiziksel dış etkenlere karşı hassastır. Erken dönemde kırışmaya ve yaşlanmaya yatkındır. İtinalı temizlik ve bakım isteyen bir cilt tipidir. Yağı ve nemi azalmış, alerjiye yatkın kuru ciltte bakım çok önemlidir. Anti alerjik özellikte kuru cilt bakım ürünleri, cildin gereksinim
duyduğu nemi temin eder.
Cilt metabolizmasını canlandırıcı ve uyumlu bir çalışma durumuna getirici nitelikte olmalıdır.
Özetle kuru cilt:
Yağ ve nemi azdır. Solgun ve kuru
görünümdedir. Elle temasta kuruluk hissedilir.
Genellikle hassas ve
zariftir.
Epidermis ince ve
pul pul olmaya yatkındır.
Göz, alın ve dudak
çevresinde çizgi ve kırışıklıklar gözlenir.
Gözenekler çok sıkıdır veya yoktur. Kılcal damarlar
yanaklarda yüzeye çok yakın olabilir.
Çevre şartlarından çabuk
etkilenir.
Yağlılıkla ilgili oluşum yoktur (komedon).
30 yaş civarı ve üstünde çok sık görülür.
Cilt formu gevşektir.
Kırışmaya en meyilli
cilttir.
2.6.4.
Yağlı Cilt
Yağ bezlerinin normalden fazla çalışması sonucu cildin aşırı yağlanması söz konusudur. Cilt yüzeyinde yağlı bir parlaklık görülür. Alın, burun ve çene
etrafındaki gözenekler kalındır. Bu cilt tipinde cildin salgıladığı yağlar, normal kimyasal özellikler değildir. Buna bağlı olarak asit koruma tabakası azalır ve çeşitli enfekte sivilce ortaya çıkabilir (gençlik, yaşlılık sivilceleri). Bunun yanında yağlı cildin genellikle güçlü bir yapısı vardır. Bu cilt tipinde kırışıklıklar daha geç oluşur. Genellikle hassas değildir.
Yağlı ciltler (sebore) iki değişik görünümde olabilir.
Sebore deose (yağlı cilt): Bu cilt tipinde,
cildin yağlı olmasına yağ bezlerinin çok ifrazat yapması neden olur. Ciltteki gözenekler büyük, siyah noktalar mevcut, parlak görünümlü ve terleme eğilimi çok fazladır.
Sebore sisca
(kuru-yağlı cilt): 15–30 yaş arası görülür. Bu cilt tipinde yağlı ciltte olduğu gibi yağ bezlerinin anormal çalışması söz konusudur. Ancak ter bezlerinin işlevi azalmış, kuruma artmıştır. Cilt solgun görünümdedir. Bu cilt, diğer ciltlere göre temizlendikten sonra gergin olur. Çevreden gelen
etkilere karşı hassastır ve reaksiyon gösterir. Yağlı cilt ürünleri dezenfektan temizleme
malzemeleri ve nemlendiricileri ile cildin
metabolizmasını yeniden düzenler. Gözenekleri sıkıştırır.
Yağlı cilt:
Kalın bir epidermis yapısı vardır.
Sarı, solgun bir renk,
parlak bir yüzeysel görünüm vardır.
Gözenekler açık ve yoğundur (genellikle alın, yanak ve çene).
Kan dolaşımı sağlıksızdır, kılcal damarlar
görülmez.
Komedon, sivilce, yağ butonları vardır.
Kuru-yağlı cilt:
Cilt nemini kaybetmiş, yağ salgısı yüksektir.
El temasında kuruluk, pürüz
hissedilir.
En belirgin özelliği kaşlarda ve dudak kenarında kepeklenmedir.
İnce paralel kırışıklıklar, yanak iki
parmak arasına sıkıştırdığında paralel çizgiler oluşur veya gözaltlarında görülür.
Banyo sonrası yüzde gerilme,
kuruma ve kepeklenme görülebilir.
2.6.5.
Atrofik (Yaşlı
Cilt)
Vücut yaşlandıkça faaliyetleri yavaşlar. Hücre yenilenme hızı düşer, yağ salgısı ve nem faktörü azalır. Epidermis yapısı incelir. Baş dokusu gevşer. Düşük hücre yenilenme hızı, azalan su tutma kabiliyeti, cildin esneklik kaybı ve epidermisin zayıflama eğilimi kırışıklıkların oluşumuna yol açar. Öte yandan çevre koşullarının fizyolojik ve psikolojik etkisi, cilt yaşlanmasını arttırır. Bu cilt tipinin özel bakımı için gerekli ürünler cildin su tutma kabiliyetini arttırıcı, hücre yenilenmesini teşvik edici, besleyici, koruyucu, kırışıklık oluşumunu önleyici özelliklerde olmalıdır. Özetle olgun cilt:
Cilt yağ ve suyunu kaybetmiştir.
Epidermis yapısı ince ve yıpranmıştır.
Ciltte yoğun derin kırışıklıklar ve sarkma vardır.
Bağ dokusu gevşektir ve formu
bozulmuştur.
Yüzeyi kuru, pürüzlü
ve solgundur.
2.6.6.
Problemli Cilt
Akneli, kuperozlu veya başka deri hastalığı da olabilir. Yağlı, sivilceli, siyah
noktalı ve hassas cilt tiplerinin hepsi problemli cilt
grubuna girer. Yine problemli cilt kızarıklıkları, aknesi, siyah noktası ve kuperozu bol cilt
tipidir. Daha çok estetisyen tarafından değil, dermatolog tarafından ilaç tedavisi uygulanarak iyileştirilir. Ciltteki problemlerin temel sebebi iç hastalıklarıdır.
2.6.7.
Hassas Ciltler
Hassas cilt, cildi tahriş eden dış etkilere karşı kolayca alerjik
tepki ve duyarlılık gösterir. Epidermis ince, gergin, kılcal damarlar yüzeye
yakın bir yapıdadır. Cildi tahriş eden sıcak hava, güneş ışınları, soğuk gibi çevre etmenlerinin yanında kahve, alkol, sigara da cildin olumsuz reaksiyon gösterdiği etmenlerdir. İç stresler ve ruhsal
nedenler de cilt üzerinde etkilidir. Ruhsal olayların etkisi, yüzde oluşan parça parça kırmızılıklarla kendini gösterir. Son derece önemli ve özenli, dengeli
bir bakım gerektiren hassas
cilt için arttırılmış bir korunma sağlanmalıdır.
Özetle hassas cilt;
Epidermis incedir.
Kılcal damarlar yüzeye
çok yakındır.
Parça parça kırmızı bölgeler mevcuttur.
Genellikle açık sarışınlarda görülür.
2.7.
Cildi İnceleme Yöntemleri
2.7.1.
Cildin Gözlemlenmesi
Cilt teşhisi yapılırken cildin makyajsız ve natürel olması gerekir. Cilt incelendikten sonra tereddütler varsa müşteriye farklı sorular sorulabilir. Cilt teşhis edilirken bilinmesi gereken en önemli husus, cildin yaşam boyu aynı özelliği göstermemesidir. Cilt tipinin belirgin özellikleri ergenlik
döneminde başlar, yaş ilerledikçe belirginleşir. Yaş, iklim, beslenme,
yaşam biçimi ve bazı hastalıklar da cildin görünümünü etkiler. Cilt teşhisine yardım etmek için müşteriye sorular
sorulabilir. Ciltte
makyaj ya da nemlendirici, yağlanma, gerilme,
pullanmanın olup olmadığı; yaşı, regl durumu, uykusuzluğu ve psikolojik bir sorunu olup olmadığı sorulur. Bu sorular,
çıplak gözle cilt teşhisine yardımcı olacaktır. Daha sonra cilt çıplak gözle teşhis edilirken şunlara dikkat edilmelidir:
Cildin tipine göre
Yağ durumu
Nem durumu
Gözeneklerin durumu
Cildin yapısına göre
Kırışıklık durumu
Elastikiyet
Cilt kalınlığı
Cildin tonusu (kas gerilme)
Kasların şişme durumu
Hassasiyet
Cilt bozukluklarına göre
Komedon
Sivilceler
Pigment lekeleri
Yaşlılık lekeleri vb.
Cildi incelerken cilt tipini belirleyen en
önemli faktörlerden biri de yağ salgısıdır. Cilt kalınlığını, ciltteki gözeneklerin derinliğine göre saptanabilir. Derin gözenekler, epidermisin kalın olduğunu belirtir. Epidermis normal kalınlıkta olduğunda gözenekler oldukça geniş, ince olduğunda dardır. Gözaltındaki deri kaldırılarak veya burun köküne doğru iterek tonsu (kasların gerilim durumu) kontrol edilir. Kolay kalkan veya itilebilen ve
bırakıldıktan sonra eski hâline yavaş dönen ciltler, zayıf bir tonusa sahiptir. Ciltteki bağ dokusunun su miktarına bağlı olarak sıkı (gergin) durumuna “turgor” adı verilir. Cildin turgoru cilt gözlemlenerek saptanır. Gergin bir cilt, iyi bir turgorun göstergesidir. Hafif bir baskıyla cilde bastırılan lam, cildin asıl renginin belirlenmesine yardımcı olur. Cildin asıl rengi (derinin kansız rengi) görülmek isteniyorsa bir lam ile cilde hafif basınç uygulanarak kan
kaçırılır. Bu saydamlaştırma provası (diyaskopi), derideki lekelerin değerlendirilmesinde önemlidir.
Cildin kanla beslenme değeri cildin boynuzsu
tabaka olmayan kısımlarından, örneğin gözlerin ve ağzın mukoza zarından saptanır. Mukoza zarı kırmızı olduğu zaman kanla beslenme değeri yüksek, değilse zayıftır.
Cilde el ile bastırma, sürtme ve aynı işlemin lam ile yapılması salgı tipinin belirlenmesini sağlar. Lamın diyaskopi sırasında yağlanması cildin yağlı olduğunun, lamın kuru olması ise cildin yağsız olduğunun göstergesidir. Kuperoz, kırışıklık, leke ve sivilceler cilt problemidir. Kötü bir kan dolaşımı olduğunu gösterir. Mekanik uyarılara karşı duyarlılık, alında ve yanaklarda
bir spatula kenarı normal bir basınçla cilde sürülerek kontrol edilir. Kızarma süresi yoğunluğu cildin duyarlılığı hakkında bilgi verir.
2.7.2.
Cilt İncelenirken Kullanılan
Araç Gereçler
Lup (büyüteç lambası)
Lup, yansımasız bir ışıkla büyütme sağlayarak ciltteki kusurları analiz etmeye yarar. Lamba, özellikle siyah ve beyaz noktaların çıkarılması ve sivilcelerin
temizlenmesi sırasında
yardımcı olur.
Cilt dürbünü
Cilt dürbünü, cilt incelemek için kullanılan gelişmiş bir büyüteç lambasıdır. Tek yönlü bir büyüteç aynası ile estetik uzmanı, müşterinin cildini incelerken aynı zamanda müşteri de aynada kendisini görebilir. Buzlu camın ardına yerleştirilen ve aynayı çevreleyen ışık çemberi, yüzü çok iyi aydınlatır.
Wood lamb
Wood lambası, estetik uzmanı tarafından cildin durumunu tespit etmek için kullanılır. Wood lambasının derin mor ışıkları altında pek çok madde açıklık kazanır. Lamba tamamıyla karanlık bir odada kullanılır. Farklı cilt özelliklerine uygun bakımı belirlemek için mor ışınlar, estetik uzmanının cildin yüzeysel ve derinlemesine katmanlarını incelemesini sağlar. Çıplak gözle zor görülen lekeler, wood lambası altında görülür. Farklı cilt durumları değişik tonlarda ortaya çıkar. Örneğin cilt ne kadar kalın olursa floresan o derece beyaz olacaktır. Aşağıda cilt durumlarının bazı örnekleri ve wood
lambası altında nasıl görünecekleri anlatılmıştır.
Cilt durumunun wood
lambla belirlenmesi
Kalın corneum tabakası = Beyaz floresan
Ciltte ölü hücreler = Beyaz noktalar
Normal ve sağlıklı cilt = Mavi beyaz
Yeterli nemi olmayan cilt = Mor floresan
Susuz cilt = Açık leylak
Nemli cilt = Parlak floresan
Yağlı bölgeler ve komedonlar = Oranj
Pigmentasyon ve koyu noktalar = Kahverengi
Derinin renk bozuklukları = Kahverengi
Wood lamba ile bakılırken cilt analizi yapılan kişi, ışık kaynağına bakmamalıdır.
Cildin nem miktarını ölçme işi
Cilt nemini ölçmek için kullanılan prob, ölçümü yapılacak bölgeye dik
bir şekilde tutularak hafifçe bastırılır. Bip sesi duyulur
ve ölçüm 1 saniyede gerçekleşir. Sonuçta displayde de dijital olarak 01 ile 99 sayıları arasında okunur. Aynı zamanda ikinci bir gösterge olarak cihazın üzerine dikey şekilde yerleştirilmiş yeşil diod lambalar
dizisinden birisi yanar. Diod lambalar dizisinin yanında bulunan skaladan
da cilt neminin durumu, normalden kuruya doğru değerlendirilir.
Cildin yağ miktarını ölçme işi
Cildin yağ miktar tayini, cihaza yerleştirilmiş olan sebumeter ve ölçüm kaseti ile “fotometrik” olarak gerçekleştirilir. Yağ ölçüm kasetinin ucu,
ölçüm yapılacak olan cilt bölgesi üzerinde 20 saniye tutulur. Bu sürenin
sonunda kasetin uç kısmı, cihazın üzerindeki yuvasına yerleştirilerek kasetin uç kısmında bulunan özel folyo, fotometrik olarak ölçülür. Ölçüm neticesi displayde dijital olarak okunur. Aynı zamanda ikinci bir gösterge olarak cihazın üzerine dikey şekilde yerleştirilmiş
sarı diod lambalar dizisinden birisi yanar. Diod lambalar dizisinin yanındaki skaladan da cildin yaş durumu olarak değerlendirilir
Cilt tetkikleri için
özel video kamera sistemi
Monitöre ya da TV’ye
80 kere büyütülmüş görüntü aktarımı
İsteğe bağlı 300 kere büyütme
kapasiteli özel lens
Bilgisayara bağlanabilme
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.