1.
ANTROPOMETRİK ÖLÇÜMLER
1.1.
Antropometri Tanımı
Antropometri, Yunanca “antropos” (insan) ve
“metikos” (ölçü) sözcüklerinden oluşan
ve insan vücudunun ölçülerini konu edinen bir
bilim dalıdır.
Genel anlamıyla insan bedeninin
nesnel özelliklerini, belirli ölçme yöntemleri ve
ilkeleriyle boyutlarına ve yapı özelliklerine göre sınıflandıran bir tekniktir.
İnsan vücudunun
ölçülerini elde ederken bu ölçülerin çeşitli topluluklar,
meslekler,
yaş ve cinse göre farklı oluşlarını etkileyen etmenlerin araştırılması da antropometrinin
araştırma konuları arasına girer.
1.2.
Antropometrik Ölçümlerin Kullanım
Alanları
Günümüzde çocuk hastalıkları dalında, plastik ve estetik cerrahide, hormon
bozuklukları dalında, dişçilikte, sporda, beslenme çalışmalarında, resim-heykel sanatlarında
ve vücuda yapılan kozmetik bakımlara yönelik analizlerde antropometri ölçüm
yöntemlerinden geniş çapta yararlanılmaktadır.
Antropometrik ölçülerin değerlendirilmesinde genelde vücut yapısının, ideal vücut
ağırlığının ve kompozisyonunun belirlenmesi ile vücut
bölümlerinin birbirine oranları yani
“proporsiyonu” göz önünde bulundurulur.
1.3.
Kozmetik Bakımlara Yönelik Vücut
Analizinde Antropometrik Ölçümler
Kozmetik vücut bakım uygulamaları arasında olan selülit, beden inceltme ve deri
çatlaklarına yönelik işlemlerde başarılı sonuçlar alabilmek için öncelikle normal ve sağlıklı
bir vücudun yapı ve özelliklerinin
bilinmesi gerekir (bk. Mesleki Anatomi ve Fizyoloji
modülü). Anatomik ve fizyolojik açıdan incelenen vücudun, antropometrik yöntemlerle
ağırlık ve boy uzunluğu arasındaki oran,
bel-kalça oranı ve deri kıvrım kalınlıkları ölçülerek
kişinin vücudunun kendi
yaşı ve cinsiyeti için “normal” olarak kabul edilen ölçülerde olup
olmadığı belirlenir. Bu ölçüm
ve hesaplamalardan elde edilen veriler ışığında, kişinin vücut
şeklindeki
bozukluklarla ilgili şikâyetlerini hafifletmek veya gidermek amacıyla uygun bir
bakım planı hazırlanır ve uygulanır.
1.3.1.
Vücut Ağırlığı ve
Boy Uzunluğu
Vücut ağırlığı; kemik, diş, kas, organlar, sıvılar ve adipoz dokunun toplamıdır.
Bunların her biri üreme,
büyüme, fiziksel aktivite ve yaşla değişikliğe uğrar.
Yetişkin bir insanına vücut ağırlığının yaklaşık % 60'ı sudan oluşur. Yeni doğmuş bir
bebekte bu oran % 80 civarındadır. Bu hesaba göre 65 kg ağırlığında ortalama bir kişi,
yaklaşık 40 kg vücut suyuna
sahiptir. Sağlıklı yetişkin bir insanın vücudunda yaklaşık 5–6
litre kan vardır ve bu miktar,
vücut ağırlığının ortalama % 8'ini oluşturur. Bunun dışındaki
ağırlık ise kemikler ve dişler gibi sert kısımlar ile kas ve organların bileşiminde bulunan katı
maddelerdir.
Sayılar ve oranların dışında ise insanlar
için vücut ağırlıklarının başka anlamları da
vardır. Dönemin moda
güzellik anlayışı, “zayıf” olmayı “güzel” olarak
belirlemişse insanlar
kendilerini bu tanıma uydurmak
istemekte ve çoğu zaman da bu uğurda sağlıklarını
kaybetmektedir. Unutulmamalıdır ki ideal kilo, vücudunuzdaki yağ miktarının düşük olduğu
ve vücudunuzun sağlıklı kabul edildiği ağırlık aralığıdır.
Güzellik hizmetleri sektör elemanlarının en önemli görevlerinden biri de insan
sağlığının korunmasına katkıda bulunmaktır. Bu sorumluluk bilinciyle çalışan bir vücut
bakım elemanı, müşterilerini sağlıklı vücut ağırlığının kişiye özel olduğu konusunda
bilinçlendirmelidir.
Vücut ağırlığının kişiden kişiye değişiklik göstermesinin
nedenleri:
Genetik yapı; genetik özellikler boy uzunluğu, vücut yapısı ve şeklini belirler.
Bireyin vücudunda
enerji yakma hızı farklılık gösterir.
Bireyin vücut bileşimi; kas dokusu yağ dokusundan daha
fazla enerji harcar.
Yapılan fiziksel aktivitenin düzeyi ve tüketilen besinler önemli rol
oynar.
Boy uzunluğu da genetik, hormonal, beslenme ve çevresel etkenlere bağlı olarak
kişinin cinsiyetine ve
yaşına göre farklılık gösterir.
Hemen her kültürde uzun boy, bir güzellik ya da
yakışıklılık unsuru olarak
kabul
edilse de estetik bilimi açısından asıl önemli olan
bedendeki uyumdur. Bu uyum, tarih
boyunca ressam ve bilim adamı Leonardo Da Vinci, mimar Vitruvius gibi estetik bilimiyle
değişik disiplinlerde ilgilenen kişilerce araştırılmıştır. Bu araştırmalar sonucunda sağlıklı
yetişkin bir insanın “estetik” açıdan göze hoş görünebilmesi için
boy uzunluğunun kafa
uzunluğuna oranının 1/6 veya 1/7 olması gerektiği iddia edilmiştir.
Günümüzde yapılan araştırmalar sonucunda, doğada 1,618 (phi=fi) sayısına denk
gelen “altın oran” denilen bir
oranın insan bedeninde de var olduğu bilinmektedir.
Şekil
1.1: İnsan vücudunda altın
oran
Elbette herkesin uzun boya ya da “altın oran” ölçülerine uygun bir vücuda sahip
olması beklenemez. Boy da tıpkı kilo gibi birçok
etmenden etkilendiği için “kişisel” bir
özellik olarak kabul edilmelidir.
İyi bir vücut bakım uzmanı, bilimsel ve sosyolojik açıdan genel kabul görmüş estetik
değerlerin ışığında, müşterisinin bu kişisel özelliklerini
doğru analiz edebilme becerisine
sahip olmalıdır.
Sağlıklı bir insanın boyu ile kilosu arasında bir orantı olması gerektiği bilim
çevrelerince kabul edilmiş bir görüştür. Bu orantının hesaplanmasında çeşitli formüller
vardır. Kozmetolojide
uygulanan vücut analizi için kolay uygulanabilmesi, geçerli ve
güvenilir sonuçlar vermesi nedeniyle
“beden-kitle indeksi” formülü kullanılmaktadır.
Beden-Kitle İndeksi (BKİ) (kg/ m²)= Vücut Ağırlığı (kg) / Boy (m²)
Beden-kitle indeksinin hesaplanabilmesi için kişinin vücut ağırlığının ve boy
uzunluğunun bilinmesi
gerekmektedir.
1.3.2.
Vücut Ağırlığının
Belirlenmesi
Vücut ağırlığının belirlenmesi, vücut analizinde ilk adımdır. Kişinin yaşına ve
cinsiyetine uygun ağırlıkta olup olmadığı, ağırlık ölçümünden sonra yapılacak hesaplamayla
belirlenir. Unutmamak gerekir ki tek başına vücut ağırlığını değerlendirmek, vücut
ağırlığının sağlıklı olup olmadığını göstermez. Aynı zamanda vücut yağının hangi bölgede
yer aldığının ve miktarının da göz önüne alınması gerekmektedir. Bu
ölçümler, daha detaylı
vücut analizinin gerektiği durumlarda yetkili sağlık kuruluşları tarafından yapılmalıdır.
Günümüzde vücut ağırlığını belirlemek amacıyla çeşitli tartı aletleri kullanılmaktadır.
Bunlar mekanik tartı (baskül), elektronik tartı ve vücudun yağ oranının, boy ve kilonun,
beden-kitle indeksinin ve vücut yüzeyinin aynı anda analizini yapan dijital vücut analiz
cihazları olarak sınıflandırılabilir.
Resim
1.1: Mekanik tartı (baskül) Resim 1.2:
Elektronik tartı
Vücut analizi işleminde kullanılacak tartı aleti, bunlardan
herhangi biri olabilir. Dikkat
edilmesi gereken nokta, tartının bakım ve ayarlarının düzenli aralıklarla yaptırılmasıdır.
Vücut analizinde uygulanan tüm ölçüm ve tartım işlemlerinde, sonuçları kaydetmek
için bir müşteri takip kartı ya da bilgisayar için hazırlanmış bir müşteri takip programına
ihtiyaç vardır. Müşteri takip kartları, yapılacak işleme uygun olarak vücut bakım uzmanı
tarafından hazırlanabileceği gibi bazı kozmetik ve elektro
estetik cihaz firmalarından da
temin edilebilir. Bu öğrenme faaliyeti boyunca işlem sırasına paralel olarak bir müşteri takip
kartı oluşturulacak ve örneklerde kullanılan değerler karta işlenecektir.
Bilgisayarda kullanılan programlar ise piyasada tıpta, beslenme ve
diyet disiplininde,
sporda ve uygulamalı kozmetoloji alanlarında kullanılmak üzere satılmaktadır. Bu
programlarla kayıt işlemlerinin yanı sıra vücut analiziyle ilgili tüm hesaplamalar bilgisayar
ortamında yapılarak sonuçlar daha hızlı ve hatasız olarak alınabilmektedir.
1.3.2.1. Vücut Ağırlığı Ölçümünü Etkileyen
Unsurlar
Tam ve doğru bir tartım işleminin yapılabilmesi için
sonucu etkileyebilecek unsurların
kontrol altına alınması gerekir. Bu unsurlar
kaynaklarına göre şu şekilde sınıflandırılabilir:
Araç gereç ve
cihazlardan kaynaklanan unsurlar
Tartı aletlerinin ayar ve bakımı
Tartı aletlerinin zaman
geçtikçe ölçüm hassasiyeti bozulmaktadır. Özellikle tartım işleminin çok sık yapıldığı yerlerden biri olan vücut bakım ünitelerinde bu ayar kaybı daha kısa sürede olacağından aletlerin bakım aralıklarının da bir ev tartısına oranla daha kısa olması gerekecektir.
Kişinin metabolizmasından kaynaklanan
unsurlar
Kabızlık
Kabızlıkta vücutta hem besin artıkları hem de bunların normal olarak atılamamasından dolayı fazla miktarda su
tutulmaktadır. Dolayısıyla ağırlık, asıl vücut ağırlığından daha fazla çıkacaktır. Doğru ağırlığı belirlemek için öncelikle kabızlığın giderilmesi ve ardından tartım yapılması gerekir.
İshal
İshalde ise kabızlığın tersine, vücuttan
önemli ölçüde su kaybedilir. Bu durumda da ağırlık, asıl ağırlıktan daha az bulunacaktır. Tartım işlemi, ishalin tedavisinden sonra doğru sonucu verecektir.
Adet öncesi ve adet
dönemi
Bu dönemde vücutta hormonların etkisiyle fazladan su tutulmaktadır. Tartım için dönemin bitmesi beklenmelidir.
İlaçlar ve tedaviler
Kişinin vücutta aşırı su tutulmasına veya atımına neden olan ilaç
ya da tedavi alıp almadığı, tartımın sonuçlarını etkileyecektir. Örneğin, kortizon içeren ilaçlar ve bu çeşit tedaviler vücutta
önemli ölçüde su biriktireceğinden tartım işleminin tedavi
bitiminde yapılması tercih edilmelidir.
Günlük yaşam faaliyetlerinden
kaynaklanan unsurlar
Uzun yolculuklar
Uzun süre hareketsiz kaldığı için vücuttaki kan ve lenf dolaşımı yavaşlar ve sıvı atımı minimum düzeye düşer. Bu durumda ölçülen ağırlık, gerçek ağırlıktan fazla bulunacaktır.
Uzun süre ayakta
durma
Uzun yolculuklardaki kadar olmasa da aynı sebeplerden dolayı ölçülen ağırlığı artırıcı etkiye sahiptir.
Tartım işleminin, kişinin dinlenmiş olduğu bir gün veya saatte yapılması önemlidir.
Egzersiz ve sportif
faaliyetler
Özellikle uzun süre ve terleyerek yapılan egzersiz ve antrenmanlarda vücut, önemli oranda su kaybedeceğinden tartım sonucu gerçek sonuçtan düşük çıkacaktır. Bu tür faaliyetlerin yapılmadığı bir gün veya faaliyetlerden önceki saatler tartım için daha
uygundur.
Hamam, sauna, buhar
banyosu seansları
Bu tür banyolarda terleme yoluyla su kaybı çok fazladır. Tartım işlemleri bu seanslardan sonra yapılmamalıdır.
Beden inceltmeye
yönelik bakım seansları
Vücut bakım işlemlerinden elektrik akımı ve basınçla yapılan beden inceltme seanslarında, kaslar ve dolaşım uyarıldığı için ter ve idrar
yoluyla sıvı kaybı fazla olacaktır. Tartım işlemlerinin bu seanslardan sonra yapılması uygun değildir.
Kıyafetler
Vücut ağırlığı giyilen kıyafetler, ayakkabılar, takı ve aksesuarlar nedeniyle gerçek ağırlıktan fazla bulunabilir. Bunlar çıkarılmalı, çok hafif giysilerle ya da iç çamaşırlarıyla ve çıplak ayakla (Bir kullanımlık terlikler kullanılabilir.) tartım yapılmalıdır.
Yemek öğünleri
Ortalama bir öğünle vücuda yaklaşık 300–400 g kadar ağırlık eklenir. Bu nedenle tartım işleminin öğünlerden önce, hatta mümkünse aç karnına yapılması daha doğru sonuç verecektir.
1.3.2.2. Vücut Ağırlığının Doğru Belirlenmesi İçin Uygun Şartlar
Tüm bu unsurlar değerlendirildiğinde vücut ağırlığının doğru tartılması için en uygun
şartlar şunlardır:
Tartılacak müşterinin;
Sabah saatlerinde ve
aç olarak,
Su kaybı veya su tutulmasına neden olan hiç bir etken yokken,
Tamamen dinlenmiş bir durumda,
Hafif kıyafetlerle çıplak ayakla ya da bir kullanımlık terliklerle,
Ayarları düzenli olarak kontrol edilen bir tartıyla tartılması, uzmanı doğru
sonuca ulaştıracaktır.
Tartım işleminden elde edilen sonuçlar, kimlik ve iletişim bilgilerinden sonra müşteri
takip kartının “ölçüm sonuçları ve takip” bölümüne
veya bilgisayar programına işlenerek
vücut analizi uygulamasının diğer aşaması olan boy ölçme işlemine geçilecektir.
Tablo
1.1: Vücut analizi müşteri takip kartı
Ağırlık ölçümünün tam ve doğru olarak yapılabilmesi için müşterinin bu soruların
tümüne “hayır” cevabını vermiş olması gerekir.
Tablo
1.2: Ölçüm sonuçları ve takip
1.3.3.
Boy Uzunluğunun Belirlenmesi
Vücut analizinde, ikinci önemli adım boy uzunluğunun belirlenmesidir. Kişinin
cinsiyet ve yaşına uygun boyda olup
olmadığına, boy ölçüm işleminin sonuçlarının
değerlendirilmesiyle
karar verilebilir. Bu veriler, bir sonraki aşamada BKİ formülünde
kullanılarak kişinin boy ve ağırlığı arasındaki oranın kendi yaş ve cinsiyetine göre normal
kabul edilen değerler arasında olup olmadığının tespitinde kullanılabilecektir.
Boy uzunluğu ölçümünde mekanik,
elektronik ve dijital çeşitli alet ve cihazlar
kullanılmaktadır.
Aşağıdaki resimlerde bu cihazlara çeşitli örnekler
verilmiştir.
Resim
1.3: Portatif boy ölçüm çubuğu,
elektronik boy ölçerli yetişkin
terazisi ve dijital boy
ölçme
çubuğu
Boy uzunluğunun ölçülmesinde bu
alet ve cihazların herhangi biri kullanılabilir. Bu
tür cihazların bulunmadığı ortamda ise basit bir mezür ya da metreyle de ölçüm yapmak
mümkündür.
1.3.3.1. Boy Uzunluğu Ölçümünü Etkileyen
Unsurlar
Cihazların bakım ve onarım durumu
Ağırlık ölçme konusunda da anlatıldığı gibi bakımı düzenli yapılmayan cihazlar,
ölçümün hatalı yapılmasına neden olabilir.
Ölçüm cihazının üzerinde durduğu zeminin durumu
Hangi tür araç ve cihazla ölçüm yapılırsa yapılsın zeminin düzgün ve düz olmaması
ölçümde hataya neden olacaktır. Bu nedenle ölçüm cihazları mümkün olduğunca düz
bir zemine konulmalı; gerekiyorsa bir su terazisi kullanılarak bundan emin
olunmalıdır.
Müşterinin ayakkabı taban ve topuk
yüksekliği
Kullanılan ayakkabı topuksuz dahi olsa taban yüksekliği sonucu değiştirebilir. Boy
ölçümünde en doğru sonuca, müşteriye taban ve topuk yükseltisi olmayan hijyenik bir
kullanımlık terlik giydirilerek yapılacak bir ölçümle
ulaşılır.
Müşterinin duruşu
Boy ölçümü yapılırken müşterinin doğal bir şekilde dik durması gerekir. Fakat bazı
insanlarda bu duruş alışkanlık hâline gelmediğinden ölçüm yapacak
uzmanın
müşterisini, dik durması için uyarması gerekebilir. Normal
bir dik duruşta baş dik,
çene hafifçe içerde, göğüs düz ve hafif dışarıda, kollar serbest bir durumda yanlarda,
karın içerde ve ayaklar
tam olarak yere basar durumda olmalıdır.
Müşterinin nefes alış verişi
Ölçüm sırasında müşterinin nefesini tutması ya da çok uzun nefesler alıp vermesi de
sonucu etkileyebilir. Bu durumda da uzman, müşterisini rahat ve normal nefes alması
yönünde uyarmalıdır.
1.3.3.2. Boy Uzunluğunun Doğru Belirlenmesi İçin Uygun Şartlar
Tüm bu unsurlar değerlendirildiğinde boy uzunluğunun doğru ölçülmesi için en
uygun
şartlar şunlardır:
Ölçüm cihazlarının periyodik bakım ve ayarları yapılmış olmalıdır.
Ölçüm cihazlarının üzerinde durduğu zemin düz ve
düzgün olmalıdır.
Ölçüm sırasında müşterinin ayağında bir kullanımlık terlikler olmalıdır.
Ölçüm sırasında müşterinin dik ve
serbest durması sağlanmalıdır.
Ölçüm sırasında müşterinin rahat ve
normal nefes alıp vermesi sağlanmalıdır.
Tüm bu şartlar sağlandıktan sonra, cihaz kullanım talimatlarına ve tekniğine uygun
olarak yapılacak bir boy ölçme
işlemi sonucunda müşterinin boy uzunluğu sıfıra yakın bir
hata payıyla ölçülmüş olacaktır.
Boy ve kilo ölçümlerinden elde edilen sonuçların, yaşa uygun olup olmadığı aşağıdaki
tablo yardımıyla genel olarak belirlenebilir ancak tabloda verilen değerlerin “ortalama
değerler” olduğu ve vücut analizi için yeterli olmadığı unutulmamalıdır.
Örneğin, ölçüm sonuçlarına göre 164 cm boyunda, 60 kg ağırlığında bulunan 38
yaşındaki bir kişinin değerleri tabloda bulunup birleştirildiğinde boyuna ve yaşına göre ideal
kilosunun 61 civarında olması gerektiği sonucuna ulaşılır. Bu sonuca göre kişi, ideal
kilosundan 1 kg daha hafif olmakla beraber “zayıf” olarak nitelendirilebilmesi için BKİ’nin
de hesaplanması gerekir.
Tablo
1.3: Yaşa ve boya göre belirlenmiş
ortalama vücut ağırlıkları
Boy ölçümü işleminden elde edilen
sonuçlar, müşteri takip kartına veya bilgisayar
programına işlendikten sonra vücut analizi uygulamasının diğer aşaması olan beden-kitle
indeksi hesaplama işlemine geçilebilir.
Tablo
1.4: Boy ve ağırlık
ölçümlerinin vücut bakım müşteri
takip kartına işlenmesi
Güzellik hizmetleri alanında vücut analizi yapmamızın amacı, vücut kompozisyonunu
düzeltmeye yönelik uygulamaları bu verilerden yararlanarak planlamak ve tekrarlanan bakım
seanslarında ölçülerdeki değişikliği izlemektir. Bu
nedenle müşteri takip kartına bir “ilk
ölçüm” bölmesi hazırlanmıştır. Ağırlıktaki değişiklikleri izlemek ve
değerlendirmek
amacıyla yapılacak işlemin gerektirdiği sayıda ölçüm bölmesi eklenebilir.
Takip kartını tuttuğumuz müşterimiz 38 yaşında bir yetişkin olduğu için boy uzaması
durmuştur. Bu nedenle boy
ölçüm işlemi tekrarlanmayacaktır. Gelişme çağında (18–25 yaş
arası) bir müşterimiz olursa BKİ değerlerini etkileyeceği için boy ölçümünün
de tekrarlanması gerekecektir.
1.3.4.
Beden Kitle İndeksi (BKİ)
Kilonun durumunu saptamak için çoğunlukla beden kitle indeksinden (BKİ)
yararlanılır. Beden kitle indeksi, vücut ağırlığının boyun karesine bölünmesiyle elde edilir.
Bazı kaynaklarda vücut
kitle indeksi (VKİ) veya body-mass ındeks (BMI) olarak
da
adlandırılır. BKİ, vücut yağ dağılımı hakkında bilgi vermediği gibi çocuklarda, hamilelerde
ve sporcularda kullanılmaz.
Beden
Kitle İndeksi (BKİ)
(kg/ m²)= Vücut Ağırlığı
(kg) / Boy (m)2
Bir önceki konuda boy ve kilosunu yaşına göre değerlendirdiğimiz müşterimiz Bengü
Hanım’ın BKİ’ni bu formülle bulalım:
BKİ (kg/ m²)=
Vücut ağırlığı (kg) / boy (m)2
BKİ (kg/ m²)= 60
(kg) / (1,64(m))2
BKİ (kg/ m²)= 60
/ (1,64). (1,64)
BKİ (kg/ m²)= 60/
2,68
BKİ= 22,38 kg/ m²
Elde ettiğimiz değer, bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda elde
edilen BKİ değerlendirme tablolarından okunarak anlamlı hâle gelebilir.
Tablo
1.5: Her iki cinsiyet için ortalama BKİ değer
aralıkları
Bulduğumuz sonucu Tablo
1.5’e göre değerlendirirsek müşterimiz Bengü Hanım’ın
22,38 kg/ m² BKİ ile normal değerler aralığında yer aldığını görürüz. Normal değer aralığı
içerisinde cinsiyete göre en ideal değeri ise tabloda görebiliriz.
Tablo
1.6: Cinsiyete göre BKİ ideal değerleri
Müşterimiz, 22,38 kg/ m²
indeksle ortalama BKİ değer aralıklarında görünmekle
beraber cinsiyetine göre ideal değer olan 21’in üzerindedir.
Tablo
1.7: BKİ sonuçlarının
müşteri takip kartına
işlenmesi
Değişiklikleri takip etmek ve normal değerlerle kıyaslamak amacıyla “referans
değerlere göre takip”
bölümü oluşturularak BKİ oranı için referans değerleri gösteren çizelge
hazırlanmıştır. Çizelgede BKİ için “normal” kabul
edilen değerler yeşille normalin altında ve
üstünde kabul edilen değerler ise kırmızıyla gösterilmiştir. Müşterimiz için bulduğumuz
değer, çizelge üzerinde
ölçüm tarihi ve tam değer not alınarak işaretlenmiştir.
Tarih:04.02.08
Değer: 22.38
BKİ ile normal ya da
fazla kilolu olarak kategorize edilen insanlar için “bel çevresi
ölçümü”(BÇ) daha yararlı olabilir. Örnek olarak kas hacmi fazla olan bir kişinin BKİ’si
25’ten büyük olabilir ki bu da onun BKİ ölçeğinde fazla kilolu olarak görünmesine neden
olabilir. Fakat BÇ ölçümüne göre bu kişi aslında fazla kilolu değildir.
Bu nedenle BKİ hesaplanan kişi için beden inceltme ya da selülit bakımına karar
verilmeden önce, bel çevresi ve kalça çevresi
ölçümleri alınmalı; bel-kalça oranı bulunarak
tüm sonuçlar birlikte değerlendirilmelidir.
1.3.5.
Bel Çevresi Ölçüsünün (Bel Çapı=BÇ)
Belirlenmesi
90–60–90 ölçülerine sahip olmanın “güzel” sayılmanın bir ön şartı olduğu
günümüzdeki güzellik anlayışının temel ilkelerinden biridir. Oysa yapılan araştırmalar
göstermektedir ki bu ölçüler de tıpkı boy ve kilo gibi
genetik, beslenme, fiziksel aktivite,
genel sağlık ve çevresel etmenler gibi birçok şeyden etkilenerek değişiklik göstermektedir.
Dolayısıyla herkesin bu ölçülerde olmasını beklemek ya da herkesi bu ölçülere ulaştırmaya
çalışmak için tüm bu
etkenleri kontrol altına almak gerekir ki bu mesleğimiz sınırları
içerisinde imkânsızdır. Ayrıca tıp bilimiyle diğer tüm etkenler, kontrol altına alınabilse ve
genetik bilimi yöntemleri çok gelişse bile herkesin yalnızca “güzel” kabul
edilen ölçülerde
doğması mümkün değildir.
Bir güzellik hizmetleri elemanının bu konuda sahip olması gereken bakış açısı, sağlıklı
olmayan bir bedenin “güzel” de olamayacağıdır. “Sağlıklı olmak” şartı tıp disiplini içerisinde
sağlandıktan sonra genel kabul gören “güzellik anlayışı” ölçülerine; kişinin fiziksel
özellikleri, yaşam tarzı ve alışkanlıklarına uygun bir destek programıyla ulaşmak mümkün
olabilir.
Güzellik ve vücut kompozisyonu açısından bakıldığında vücuttaki toplam yağ miktarı,
önemli olmakla beraber yağın nerede biriktiğini bilmek daha önemlidir. Bu bilgi, vücudun
genel görünüşünün hangi
bölgelerde bozulduğunu anlamamıza yardımcı olduğu gibi kişinin
genel sağlık durumu ve kalp-damar hastalıkları açısından risk taşıyıp taşımadığı hakkında da
fikir verebilmektedir. Bel çevresi ölçümü, karın bölgesinde biriken derialtı yağını ve karın
kaslarının tonusunu (normal gerginliğini) en iyi şekilde yansıtır.
Bel çevresi ölçümünde mezür (şerit metre) kullanılabilir. Üzerindeki
rakamlar ve
çizgilerin net ve tamam olması güvenilir bir ölçüm için yeterli olacaktır. Alınan sonucun
kaydedilmesi için ise müşteri takip kartı veya bilgisayar
programı gerekir.
1.3.5.1. Bel Çevresi
Ölçüsünün Belirlenmesini Etkileyen Unsurlar
Şişkinlik, gaz, kabızlık, regl, kortizon tedavisi ve hamilelik
Bu durumlarda karındaki şişkinliklerden bel çevresi de etkileneceği için ölçümler
gerçek sonuçları ifade etmeyecektir.
Sorun giderilmeli, tedavinin veya dönemin
bitmesi beklenmeli ve ölçüm, vücut fazla suyu
attıktan sonra yapılmalıdır.
Ölçüm yerinin doğru saptanması
BÇ ölçümü, göbek deliği başlangıç alınarak ve mezür yere paralel bir şekilde vücuda
sarılarak yapılmalıdır.
Müşterinin duruşu
Boy ve kilo ölçümünde olduğu gibi burada da müşterinin ayakta dik
ve rahat bir
biçimde durması gerekir. Ölçüm yapılacağı anda normal olarak
nefes vermesi, havanın
neden olduğu genişliğin giderilmesini sağlayacaktır.
Müşterinin giysisi
Ölçümün oldukça ince giysiler üzerinden mümkünse
de deri üzerinden yapılması hata
payını azaltacaktır.
Ölçüm zamanı
Ölçüm için en uygun saatler midenin boş olduğu ve gaz, şişkinlik gibi şikâyetlerin
daha az görüldüğü sabah saatleridir.
Bel çevresi, vücut ağırlığının aksine boy uzunluğu ve yaştan fazla
etkilenmemektedir.
Vücut bakım uzmanı, bel çevresi ölçüm sonuçlarını referans değerleri tablosunda
analiz ederek vücut analizinin önemli sonuçlarından birini bulmuş olacak hem de müşterisine
taşıdığı sağlık riski açısından yol gösterici açıklamalar yapabilecektir.
Tablo 1.8’de bel çevresi ile ilgili her iki
cinse ait normal değerler ile sağlık açısından
risk taşıyabilecek değerler bulunmaktadır.
Tablo
1.8: Bel çevresi referans değerleri
Örnek: Müşterimizin bel
çevresini tekniğine uygun olarak ölçüp 67 cm bulmuş olalım.
Bu sonucun referans değerlere göre normal ölçülerde olduğu tabloda
görülmektedir.
Bel çevresi 85 olarak ölçülmüş olsa idi bu bulgu, müşterimizin
cinsiyetine göre kalın
bir bel çevresine sahip olduğu, aynı zamanda kalp-damar
hastalıkları açısından da risk
taşıyabileceği şeklinde yorumlanabilirdi.
Örneğimizdeki müşterimize ait bel çevresi (BÇ) değeri, müşteri takip kartına Tablo
1.9’da gösterildiği gibi işlendikten sonra, bir sonraki aşamaya geçilebilir.
Tablo
1.9: Bel çevresi ölçüm sonuçlarının
müşteri takip kartına
işlenmesi
Bel çevresi ölçümünden elde edilen sonuçları kendi içerisinde ve BKİ ile birlikte
değerlendirerek yorum
yapabileceğiniz gibi kalça çevresi ile birlikte değerlendirdiğinizde
vücuttaki oran orantı daha anlaşılır hâle gelecek ve vücutta estetik açıdan görüntü
bozukluğunun olup olmadığı daha kolay anlaşılabilecektir.
1.3.6.
Kalça Çevresinin Belirlenmesi
Kalça çevresi, bel ve göğüs çevresiyle birlikte güzellik ölçülerini belirleyen bir bölge
olarak kabul edilmekle birlikte tek başına fazla bir anlam ifade etmez. Ölçümden elde
edilecek sonuç, BÇ ile birlikte değerlendirildiğinde vücudun orantılı olup olmadığı hakkında
anlamlı sonuçlara varılabilir. Bu sonuçlar ayrıca obezite
tespitinde de BKİ ve deri kıvrım
kalınlığı ölçüleriyle birlikte kullanılmaktadır.
Ölçüm için gerekli malzemeler; BÇ ölçümündeki
gibi bir şerit metre ve müşteri kayıt
kartıdır.
1.3.6.1. Kalça
Çevresinin Belirlenmesini Etkileyen Unsurlar
Regl, kortizon
tedavisi ve hamilelik
Bu gibi durumlarda vücudun tümü az ya da çok şişkindir. Dolayısıyla ölçümlerden
doğru sonuca ulaşılamayacaktır.
Ölçüm yerinin doğru saptanması
Kalça çevresi olarak arkada kaba et bölgesi
büyük kaslarının (gluteus
maksimusların)
ve önde çatı kemiğinin üst noktası (simfiz pubis)
üzerinden geçen en geniş çap kabul
edilmektedir. Ölçümün bu noktalardan yapılması gerekir.
Müşterinin duruşu ve giysisi
BÇ ölçümünü etkileyen faktörler, kalça çevresi
için de etkendir.
Örnek müşterimizin kalça
çevresi ölçüm sonucu (KÇ) 102 cm bulunmuş olsun.
Bulunan ölçüler müşteri takip kartına Tablo 1.10’da gösterildiği gibi
kaydedildikten
sonra, bel kalça oranının hesaplanmasına geçilebilir.
Tablo
1.10: Kalça çevresi ölçümünün müşteri
takip kartına işlenmesi
Kalça çevresi ölçümü, vücut analizinde tek başına bir gösterge olmadığından ve
bel/kalça oranının bulunmasında kullanıldığından çizelgede normal değerler
gösterilmemiştir. Bununla beraber
yapılan vücut inceltme bakımlarında, kalça çevresindeki
bölgesel incelmenin takip edilebilmesi amacıyla bir çizelge hazırlanmıştır.
1.3.7. Bel Kalça
Oranının Hesaplanması
Vücut bakım uzmanının analiz ettiği vücutta estetik açıdan bir biçim düzensizliği olup
olmadığını tespit edebilmesi için vücudun şekli ve yağ dağılımı hakkında da yorum
yapabilmesi gerekir.
Vücudunuzda depo olan yağ, adipoz dokuyu (yağ dokusunu) oluşturan trigliseritlerden
(yağ asitlerinden) oluşur.
Yetişkin kadının vücut ağırlığının % 20–27’si, yetişkin bir erkeğin vücut ağırlığının %
12–15’i adipoz dokudan meydana gelir. Adipoz
dokunun vücuttaki dağılımı, erkek ve
kadında farklılık gösterir. Yağ dokusunun vücutta
yerleşimine göre iki temel vücut tipi
vardır.
Android tip
Yağın bedenin üst tarafında toplandığı görülür. “Elma
biçimi” de denilmektedir. Bu
tipte bedenin bel üzerinde kalan kısmının, belin altında kalan kısma oranla daha geniş,
şişman veya yapılı olduğu görülür. Erkeklerde daha sıklıkla görülür. Bu tip bir vücuda
sahip olan kişinin bel çevresi
normal değerlere göre daha fazla, kalça çevresi de daha
az olacaktır. Dolayısıyla bel kalça oranı da normal değerlerin üzerinde bulunacaktır.
Jenoid tip
Yağın bedenin alt tarafında toplandığı vücut tipidir.
“Armut biçimi” de denilmektedir.
Kalça, basen ve bacaklar üst kısma göre daha kalın, geniş veya yapılı görünür. Armut
biçimi vücut çoğunlukla kadınlarda görülür. Bu tip bir vücuda sahip olan kişinin bel
çevresi normal değerlere göre daha az,
kalça çevresi de daha fazla olacaktır. Dolayısıyla bel kalça oranı da normal değerlerin altında bulunacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken, vücut tipinin
genetik bir özellik olduğudur. Ölçüm
sonuçları normal kabul edilen
değerlerin az farkla dışında çıksa bile bu kişiler, kendi vücut
tipleri dâhilinde “orantılı” olarak kabul edilebilir.
Resim
1.5: Yağ dağılımına
göre vücut tipleri
Bel/ kalça oranı, bel çevresinin
santimetre olarak kalça çevresi ölçüsüne bölünmesiyle
bulunur.
Bel / Kalça Oranı = Bel Çevresi (cm) / Kalça Çevresi (cm)
Kadınlar için sağlıklı bel/ kalça oranı 0,8 ya da daha düşük, erkekler için sağlıklı bel/
kalça oranı 1,0 ya da daha düşük olarak belirlenmiştir. Bu oran
erkeklerde 1,2'yi, kadınlarda
0,8’i geçtiğinde vücudun orantısı bozulduğu gibi şişmanlığa bağlı kronik hastalıkların
görülme riski de artar.
Bel kalça çevresi oranı, şişmanlığın tipinin belirlenmesinde de iyi bir göstergedir. Bel/
kalça oranı erkeklerde 1,2; kadınlarda 0,8 in üzerindeyse “android tip şişmanlık”, erkeklerde
1,0; kadınlarda 0,7’nin altındaysa “jenoid tip şişmanlık” olarak kabul edilir. Bu oranlar Tablo
1.11’de sınıflandırılmıştır.
Tablo
1.11: Cinsiyete göre jenoid, ideal ve android vücut tiplerinin bel/kalça
oranları referans
değerleri
Örnek müşterinizin bel
çevresi 67 cm, kalça çevresi ise 102 cm olarak bulunmuştur.
Müşterinizin bel/kalça
oranını “bel çevresi (cm) /
kalça çevresi (cm)” formülüyle
bulacak olursak:
Bel/ kalça oranı: 67cm / 102 cm
Bel/kalça oranı: 0, 65 cm olarak
bulunur.
Sonuç, cinsiyete ve referans değerlere göre değerlendirildiğinde müşterinizin ideal
sınırların altında jenoid tip olduğu söylenebilir.
Tablo
1.12: Bel/kalça oranının
müşteri takip kartına
işlenmesi
Güzellik hizmetleri alanında vücut analizi yapmak için temel olarak BKİ ve BÇ/KÇ
oranları yeterli olmaktadır. Uygulanacak beden inceltme, selülit giderme vb. programları için
gerekli görülürse deri kıvrım kalınlığı ölçümleri; daha detaylı antropometrik ölçüm
yapan
tıp, spor ve beslenme diyeti
uzmanlarına yaptırılmalıdır.
Burada, konumuzla olan bağlantısını açıklamak amacıyla deri kıvrım kalınlığı ve
ölçümü hakkında genel bilgiler
vermekle yetinilecektir.
1.3.8.
Deri Kıvrımı
Kalınlığı
(DKK)
Şişmanlığın, obezitenin
tespiti ve sporcularda vücut yağ oranının belirlenmesinde
“deri kıvrım kalınlığı” ölçülmektedir. Bu
ölçümler, tıp doktorları ve uzman
diyetisyenler
tarafından yapılmaktadır.
Deri kıvrımı kalınlığını ölçmek için özel pergeller mevcuttur. Günümüzde deri kıvrım
kalınlığı ölçmede en sık kullanılan “skınfold caliper” denilen bir cihazdır. “Skinfold
caliper”,
çoğunlukla bilimsel ve
akademik çalışmalarda kullanılmaktadır.
Resim
1.6: Skinfold caliper (deri kıvrım
kalınlığı ölçme
aleti) ve bu aletle karın bölgesinde DKK
ölçümü
Vücut yağ miktarı belirlenmesinde tek deri kıvrım kalınlığı ölçümü ve çoklu
ölçümler
yapılmaktadır. Triseps (üst kolda bulunan üç başlı kas) veya subskapula (kürek kemiğinin
altında bulunan kas)
ölçüm sonuçları, şişmanlığın tespitinde tek başına veya birlikte
kullanılabilir. Birçok araştırmacı, triseps deri kıvrım kalınlığının en kolay yapılabilecek
ölçüm olduğunu ve vücut yağlarının en iyi bu bölgede
temsil edildiğini kabul etmektedir.
Bulunan deri kıvrım kalınlığı değeri standart yaş, boy ve cinse göre düzenlenmiş tablolar ile
kıyaslanır. Triseps deri kıvrım kalınlığının erkeklerde 23 mm, kadınlarda ise 30 mm’den
fazla olması şişmanlık ölçütü olarak kabul edilmektedir.
1.3.8.2. Vücut
Analizi Ölçümlerinin Yorumlanması
Buraya kadar anlatılan yöntemlerle
kilo, boy, bel ve kalça çevresi ölçümleri tekniğine
uygun olarak yapıldıktan sonra, verilen formüllerle BKİ ve BÇ/KÇ değerleri bulunur.
Bu ölçümler, vücut bakımı dalı disiplini içerisinde vücudun fiziksel kompozisyonunu
tanımak ve yapılan uygulamalar sonucunda meydana gelen değişiklikleri takip edebilmek
için yorumlanır ve kullanılır.
BKİ ve BÇ/KÇ oranlarının cinsiyete göre normal değerleri Tablo 1.13’te
gösterilmiştir.
Tablo
1.13: BKİ ve BÇ/KÇ oranlarının
cinsiyete göre normal değerleri
BKİ değeri, kişinin boy ve kilo orantısının cinsiyetine ve yaşına göre normal
değerlerde olup olmadığının belirlenmesi için kullanılır. BKİ değeri normal kabul edilen
değerlerin üstündeyse
kişi şişman ya da “obez”
olarak; altındaysa “zayıf” olarak
sınıflandırılabilir.
BÇ/KÇ değeri ise kişinin vücudundaki yağ dağılımının orantılı olup olmadığının ve
vücut tipinin belirlenmesi için kullanılır. BÇ/KÇ değeri normal kabul
edilen sınırların
altındaysa kişi “jenoid”, üstündeyse “android” tip olarak sınıflandırılabilir.
Normalin dışında değerlere sahip olan kişilere bir vücut bakımı (bölgesel inceltme,
selülit vb.) planlanmadan önce genel sağlık taramasından geçmeleri ve
uzman bir
diyetisyenin kontrolünde normal kilolarına ulaşmaları tavsiye edilmelidir.
Tablo
1.14 Vücut analizi müşteri takip kartı
Tablo
1.15: Örnek müşteriye ait ön görüşme
bilgileri ve vücut analizi ölçüm sonuçlarının
müşteri
takip kartına işlenmesi
Müşterimizin BKİ 22,38 değeriyle normal sınırlar içerisinde olmakla birlikte kadınlar
için ideal değer olarak gösterilen
21 değerinin üzerindedir. İdeal değere ulaşılabilmesi için
uzman diyetisyen kontrolünde kilo vermesi
önerilir.
Bel/kalça oranı ise 0,65 değeriyle normal sınırların altındadır. Referans değerlere göre
jenoid tip (armut biçiminde) bir vücuda
sahiptir. İdeal değerlere ulaşılabilmesi için
diyetin
yanı sıra bir uzman kontrolünde egzersiz önerilebilir. Bunlara paralel
olarak kişiye uygun bir
beden inceltme bakımı planlanıp uygulanabilir.
Vücut kompozisyonunun belirlenmesinde buraya
kadar bahsedilen ölçüm ve tartım
işlemlerinin, müşteriyle ön görüşme yapıldıktan sonra bir seansta arka arkaya yapılması
gerekir. Ayrı gün ve seanslarda
yapılan ölçümlerde, daha önce açıkladığımız birçok
etmenden dolayı sonuçlar değişebilir.
1.3.8.3. Vücut
Kompozisyonunu Korumanın Yolları
Yaşa uygun bir egzersiz programını haftada 3 gün, 30–45 dakika süreyle uygulamak,
Düzenli ve dengeli
beslenme alışkanlığı edinmek,
Yaşa uygun olan boy/kilo ve vücut yağ oranını bilmek,
Vücudunuzda hormonal
bir sorun olup olmadığı konusunda kontroller yaptırmak,
Stresle baş etme tekniklerini öğrenmek,
Uyku saatlerine özen
göstermek,
Vücut boşaltım sistemini rahatlatıcı posalı yiyecek tüketimine önem vermektir.
UYGULAMA
FAALİYETİ
2.
OBEZİTE
2.1.
Obezitenin Tanımı
Obezite, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları
arasındadır. Genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması
sonucu, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır.
Vücut yağı erkeklerde ağırlığın % 15-18’ini, kadınlarda % 20-25’ini oluşturur.
Erkeklerde bu oran % 25’i, kadınlarda ise % 35’i geçerse şişmanlık oluşur.
Aşırı kilo ve obezite terimleri, bilimsel literatürde ve günlük yazışmalarda genellikle
birbirlerinin yerine kullanılsa da bu iki kavram farklıdır. Aşırı kilo, boyuna ve yaşına göre
standarttan daha kilolu olanları belirtir, obezite ise aşırı vücut yağını belirtir. Aşırı kilolu
bireylerde vücut yağı depoları fazla olabilir ama
kas kitlesi fazla olan çok aktif insanlar,
vücut yağları düşük olmasına rağmen boylarına göre standarttan biraz daha ağır olabilir. Bu
durumda insan, aşırı kilolu olabilir ama aşırı yağlı olmayabilir.
2.2.
Obezitenin Sınıflandırılması
Obezite üç şekilde sınıflandırılmaktadır.
Vücut yağ dağılımına göre sınıflandırma
Vücutta yağlanmanın yerleşim yerlerine göre dört tip şişmanlık tanımlanmıştır.
Tip-I
Vücut ağırlığı veya kitlesinde aşırı yükselme görülmektedir. Bu tiple vücut yağı
belli bir bölgede birikim yapmamakta ve tüm
vücuda benzer oranlarda dağılmaktadır.
Tip-II
Deri altı yağın gövdede aşırı miktarda yoğunlaşmasıdır. Android yağ depolanması veya elma tipi
denilen şişmanlık bu gruba
girmektedir.
Tip-III
Karın boşluğundaki organları çevreleyen yağın karın bölgesinde yoğunlaşmasıdır. Android şişmanlıkla aynı değildir. Tip II’den farklı olarak deri altı değil, karın boşluğu yağı daha fazladır. Erkeklerde kadınlardan daha fazla görülmekte ve yaş ilerledikçe bu
bölgedeki yağ birkimi artmaktadır.
Tip-IV
Uyluk ve kalçada aşırı miktarda yağ depolanmasıdır. Jinoid yağ dağılımı veya armut tipi şişmanlık olarak adlandırılmaktadır.
Yağ hücresine göre sınıflandırma
İnsan vücudundaki yağ miktarı, yağ hücrelerinin sayısını ve hacmini yansıtır. Yetişkinlerde görülen şişmanlık, yağ hücrelerinin hacminin normal ağırlıktaki insanlara oranla daha büyük olması (hipertrofi); çocuklarda başlayan şişmanlık ise yağ hücre sayısının artışı (hiperplazi) ile
karakterizedir.
Şekil
2.1: Hipertrofi
Beden kitle
indeksine göre sınıflandırma
Klinik uygulamalarda en pratik ve basit yöntem
olan BKİ değeri, vücut ağırlığının
(kg) boy uzunluğunun (m²)
karesine bölünmesi ile hesaplanır. Dünya Sağlık Örgütü’nün
(WHO) BKİ’ne göre yaptığı sınıflandırma Tablo 2.1’de verilmektedir.
BKİ’nin 30 kg/ m² ve
üzerinde olması durumunda,
bireylerde vücut yağ miktarının da
fazla olabileceği bildirilmektedir.
Boy standartlarına göre çok daha ağır olan bireylerin fazla miktarda vücut yağı
depoladıkları kabul edilir. Yanlışlıkla obez olarak sınıflandırılacak kadar aşırı kas kitlesi olan
atletlerin dışında, bu sınıflandırma yaklaşımı oldukça iyi işlemektedir. Klinik olarak zaten
atletik insanların vücut yağının fazla olmayacağı açıktır ama bu sınıflandırma hatası, klinik
olmayan ortamlarda sorun olabilir. Klinik
uygulamalarda BKİ’ne ek olarak adipoziteyi
tamamlayıcı bir yöntem olan deri kıvrım kalınlığının ölçülmesinde de yarar vardır.
Tablo
2.1: Dünya Sağlık
Örgütü’nün (WHO) BKİ’ne göre yaptığı
sınıflandırma
2.3.
Obezitenin Nedenleri
Obezite, alınan ve harcanan
kalori arasındaki dengenin bozulması sonucunda ortaya
çıkar. Alınan kalori artar veya harcanan kalori azalırsa ya da her ikisi birden olursa şişmanlık
meydana gelir.
İnsan vücudunun
normal enerji dengesini bir formülle ifade edecek olursak:
Alınan Enerji = Harcanan Enerji olmalıdır.
Obezite, genellikle yanlış ve aşırı beslenme sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Genel
olarak obeziteye neden olan etmenler aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.
Yaş
İlerleyen yaşla birlikte “bazal metabolik hız” (BMH) yavaşlamakta ve enerji
harcaması azalmaktadır. Diyetle enerji alımı sınırlandırılmazsa vücut ağırlığında artış
görülmektedir.
Cinsiyet
Kadınlarda, erkeklere
oranla özellikle ilerleyen yaşlarda daha sıklıkla obezite
görülmektedir. Ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda
erkeklerde obezite
görülme sıklığı % 12,9 iken, kadınlarda % 29,9’dur.
Sosyokültürel etmenler
Kentlerde yaşayanlarda obezite
daha sıklıkla görülürken kırsal alanlarda yaşayanlarda
obezite görülme sıklığının çok düşük olduğu tespit edilmiştir.
Eğitim düzeyi ve gelir
durumu
Eğitim düzeyi düşük gruplarda obezite daha sık görülmekle
birlikte gelir düzeyi düşük
gruplarda ise daha az görüldüğü, araştırmalar sonucunda ulaşılmış bilgilerdir.
Gelişmiş ülkelerde ve gelir düzeyi yüksek gruplarda obezite sıklığının yüksek olması
bu bilgileri desteklemektedir.
Medeni durum
Evli ya da bekâr olmaktan çok, günlük aktivite
miktarının obezite üzerinde etkisi
vardır. Aktif meslek
gruplarında obezite daha seyrekken; emekli ve ev hanımlarında
daha sık görülmektedir.
Hormonal ve
metabolik etmenler
İnsan vücudunda
bulunan “leptin”, “oreksin” ve “ghrelin” adlı hormonların dengesizliği sonucunda da
obezite görülmektedir.
Leptin:
Vücut ağırlığının uzun süreli kontrolünü düzenleyen bir
hormondur. Vücuttaki yağ dokusu arttığında kana karışarak fazla miktarda
besin alınmasını engeller ve metabolizmayı hızlandırır. Az salgılanması durumunda yeterince
besin alınsa bile doyma hissi yoktur.
Oreksin
Besin tüketimine yol açar.
Ghrelin
Yağ yakımını azaltarak besin alımını ve dolayısıyla yağlanmayı arttırır.
Ayrıca “bazal
metabolizma hızı” (BMH)’nın düşük olması, obeziteye neden
olan
önemli bir etkendir. BMH; kesin istirahat koşullarında bulunan, fiziksel ve ruhsal olarak
bütünüyle rahatlamış ve yaklaşık 12 saattir aç olan bir insanın yalnızca nefes alma, kalp atışı,
kan dolaşımı, vücut sıcaklığının belirli bir düzeyde tutulması gibi hayati
fonksiyonlarını
yerine getirebilmesi için gereksinim duyduğu enerji miktarıdır.
Yaş, ağırlık, cinsiyet, beslenme ve egzersiz BMH’nı etkiler. Genç yaşlarda hücre
bölünmesi için enerji kullanıldığından daha yüksek BMH
değeri vardır ancak yaş ilerledikçe
BMH değeri düşer.
Genel kanının aksine kilolu insanların BMH daha düşüktür. Yağlı doku, kaslardan
daha az enerji tüketir ve daha az yağlı dokusu bulunan bir
erkek, % 10–15 daha yüksek
BMH’na sahiptir. Uzun ve ince yapılı kişilerin BMH daha yüksektir. Ayrıca stres, soğuk
veya sıcak hava, ateşli hastalıklar gibi değişik etmenler BMH’nı etkilemektedir. Kısıtlayıcı
bir diyet, BMH’nı % 20’lere kadar düşürebilirken düzenli egzersiz yapmak BMH’nı
arttırabilir.
Bazal metabolizmanın hesaplanmasında kullanılan basit bir formülle müşterinin
vücudunun dinlenme durumunda harcadığı enerji bulunabilir.
Kadınlar için: BMH = Ağırlık x 24 x 0,95
Erkekler için: BMH =
Ağırlık x 24 x 1
Genetik etmenler
Vücut ağırlığının düzenlenmesinde rol alan hormonal ve sinirsel
etmenlerin çoğu
genetik olarak düzenlenmektedir. Yeme davranışında etkili olan etmenler, yağ hücre
sayısı ile büyüklüğü ve yağın bedenin belirli
bölümlerine dağılımı da kalıtımsaldır.
Şişman anne babanın çocuklarının da şişman olma olasılığı % 80 iken, anne
babanın
şişman olmaması durumunda bu oran %
10’dan daha azdır. Genetik etmenler; yağsız
dokunun yapımını, enerji harcamasını, fazla enerjinin depolanmasını ve harcanmasını
da etkileyebilmektedir.
Hareket yetersizliği
Fiziksel aktivite, şişmanlığın önlenmesinde olduğu kadar özellikle de zayıflama
diyetleri uygulayan kişilerde yağsız vücut kitlesinin
korunarak yağ kitlesinin kaybını
arttırmaktadır.
Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları
Pozitif enerji dengesinin sağlanmasında beslenmenin çok önemli rolü bulunmaktadır.
Enerjiyi oluşturan besin öğelerinin oranı önemlidir. Yüksek yağ içerikli diyet ile
şişmanlık arasında pozitif ilişki vardır. Benzer şekilde diyetin
özellikle basit
karbonhidrat oranının yüksek olması fazla alınan enerjinin vücutta yağa dönüştürülüp
depolanması ile yine vücut ağırlığının artışına neden olmaktadır. Öğün atlamak, öğün
aralarında yağlı karbonhidratlı besinlerin tüketimi, hızlı yemek, aşırı alkol tüketimi ve
kızartma türü yağlı besinlerin aşırı tüketimi obezitenin
oluşumuna ciddi zemin
hazırlamaktadır.
Sık aralıklarla çok düşük enerjili diyetler
uygulama
Obezitenin bir diğer nedeni de sık aralıklarla çok düşük kalorili diyet
uygulanmasıdır.
Hızlı ağırlık kayıpları, çoğunlukla vücuttan su kaybı ile ilişkilidir ve normal beslenme
düzenine geçince hızla geri alınmaktadır. Bu da bazal metabolik hızın yavaşlamasına
neden olmaktadır. Tekrar diyete başlandığında ağırlık kaybı, daha zor ve yavaş
seyretmektedir. Oluşan bu döngü, uzun dönemde şişmanlıkla sonuçlanmaktadır.
Sigara kullanım durumu
Obezitenin oluşumunda doğrudan etkisi olmasa bile zayıflatıcı etkisi olduğuna
inanıldığı için kilo vermek için sigaraya başlama
görülebilmektedir. Oysa sigaranın
zayıflatıcı etkisi olmadığı gibi besinlerin vücutta tam olarak kullanılmasını
engelleyerek beslenme bozukluklarına da yol açmaktadır.
Alkol tüketim durumu
Aşırı kalorisinden dolayı obeziteyi arttırıcı bir etki
yapabilmektedir.
Kullanılan bazı ilaçlar
Özellikle hormon içerikli ilaçların kullanımı obeziteyi arttırıcı etki yapmaktadır.
2.4.
Obezitenin Yol Açtığı Sorunlar
Obezite, gelişmiş ülkeler için önemli bir sağlık sorunudur. Özellikle insüline bağlı
olmayan şeker hastalığı, koroner kalp hastalığı, yüksek tansiyon,
bazı kanser türleri, mide
bağırsak hastalıkları, uyku apnesi (uykuda solunumun kısa süreli ve tekrarlamalı olarak
durduğu bir hastalık) ve bazı romatizma türleri
gibi hastalıklarla sıkı ilişkisi vardır. Vücuttaki
tüm sistemleri olumsuz yönde etkiler. Birçok
hastalığın oluşmasında ve ilerlemesinde
etkendir. Vücudun iyileşme mekanizmasını yavaşlatır.
2.5.
Obezitenin Saptanması
Şişmanlığın saptanmasında doğrudan ve dolaylı yöntemler kullanılmaktadır. Bu
yöntemlerin kullanılması araştırıcının olanaklarına ve koşullarına göre değişkenlik
göstermektedir.
Görünüş: Vücut yapısına bir ölçüm parametresi yerine bir kavram
olarak bakmak
gerekir. Vücut yapısı kemik, eklem ve iskelet genişliğini içerir. Vücut yapısı ince, orta, iri
şeklinde kişisel yorumlara dayalı olarak tanımlandığından şişmanlığın ölçümünde objektif
ölçüm yöntemleri kullanılmalıdır.
Antropometrik ölçümler:
Vücut ağırlığı ve boy uzunluğu
BKİ (beden kitle indeksi) (kg/m²)
Bel/kalça oranı
Bel çevresi
Deri kıvrım kalınlığı
Bu ölçümler, obezitenin tespitinde de bir önceki
konuda açıklandığı gibi kullanılır.
Laboratuvar
yöntemleri ile yapılan ölçümler
İzotop ve kimyasal dilüsyon yöntemi (vücut suyu, vücut potasyumu)
Vücut yoğunluğu ve hacmi (su altı ölçümü,
pletismografik yöntem)
İletkenlik
o Total vücut elektriksel geçirgenlik (TOBEC)
o Biyoelektrik impedans analizi (BİA)
Görüntüleme
yöntemleri ile yapılan ölçümler
Ultra-sonografi
(USG)
Bilgisayarlı tomografi (CT)
Manyetik rezonans
(MRI)
Dual enerji x-ışını absorpsiyometresi
(DE- XA)
Tüm vücut nötron
aktivasyon analizi
2.6.
Obezite Tedavi Yöntemleri
Obezitenin mekanizması tam olarak çözülemediği için tedavi de sıklıkla yetersiz
kalmaktadır. Ağırlık kaybedenlerin ancak % 5’i kaybettikleri ağırlıklarını koruyabilmekte ve
büyük bir oran ise tekrar alınmaktadır.
Obezite diyet, egzersiz, davranışsal değişiklikler, ilaçlar ve
cerrahi yöntemlerle ve
genellikle de birden fazla yöntemin birlikte
kullanılması ile tedavi edilir.
Ancak hâlen
tedavisi zor bir hastalıktır. En güvenli ve etkin tedavi yaklaşımı, yaşam tarzı ve davranışsal
değişiklikler olsa da bunların uygulamaya
konulması pek de kolay değildir. Obezite, nadiren
geçici olup kronik bir hastalık gibi ele alınmalıdır ve bu nedenle de tedavisi uzun dönemlidir.
Ciddi kalori kısıtlamasıyla önemli derecede ağırlık kaybı sağlanabilse de kazanılan davranış
değişikliklerini koruma çabaları olmazsa kaybedilen
yağlar geri kazanılır. Yeme
alışkanlıkları ve aktivitedeki kalıcı yaşam biçimi değişiklikleri, kalıcı ağırlık kaybı ile
sonuçlanır.
Vücut analizinde dikkat edilmesi gereken en
önemli husus, BKİ ölçüm sonucunun
30’dan büyük ve 19’dan küçük olması durumunda, hiçbir kozmetik müdahale yapılmaması
ve müşterinin bir beslenme
kliniğine yönlendirilmesidir.
BKİ değeri 20–30 arasında olan müşterilere ise
kozmetik bakımlar beden inceltmeye,
kas tonüsünü güçlendirmeye, deri çatlaklarını ve selülitleri
azaltmaya ve deri sıkılaştırmaya
yönelik olarak planlanır ve yapılır.
2.7.
Obezitede Beslenme
Obezitede beslenme tedavisinin amaçları şunlardır:
Vücut ağırlığını arzu edilen düzeye indirmek. Bu düzey, kişinin olması gereken ideal ağırlığı veya ideal ağırlığın üzerinde bir ağırlık olabilir.
Kişinin bütün gereksinimlerini yeterli ve dengeli bir şekilde karşılamaktır.
Kişiye yanlış beslenme alışkanlıkları yerine, doğru beslenme alışkanlıklarını kazandırmaktır.
Vücut ağırlığı arzu edilen düzeye
geldiğinde tekrar kilo alımını engellemek ve sürekli bu düzeyde tutmaktır.
Hatalı zayıflama programları, kişilerin sağlığını olumsuz olarak etkilemektedir. Bu
nedenle beslenme programının beslenme ve diyet uzmanlarınca düzenlenip uygulanması
önemlidir.
2.8.
Obezite ve Egzersiz
Fiziksel aktivitenin artırılmasının obezite tedavisindeki olumlu etkileri şu şekilde özetlenebilir:
Enerji harcamasını artırır.
Vücut bileşimini etkiler, yağsız vücut ağırlığını artırır.
Kardiyo-vasküler
kondisyonu geliştirir.
Metabolik etkisi
vardır, bazal metabolizma hızında artışa neden olur.
Psikososyal etkileri
vardır.
Yapılan çalışmalarda egzersizin hem obeziteyi hem de yol açtığı olumsuzlukları
önlediği ve tedavi ettiği bildirilmektedir Yağ dokusunda kayıp sağlamak için egzersiz
programının en az 2 ay süreyle kesintisiz uygulanması gereklidir. Egzersiz sıklığının "günde
en az 20 dakika süreyle haftada 3–5 defa"
yapılması önerilmektedir. Kişiye özel egzersiz
programı, uzman spor hekimleri
ve antrenörlerle hazırlanmalıdır. Ağırlık kaybının
kalıcılığını sağlamak için egzersiz, yaşam boyu sürdürülmelidir.
UYGULAMA
FAALİYETİ
3.
SELÜLİT
3.1.
Selülitin Tanımı
Tıp diline
“hidrolipodistrofi” olarak adlandırılır. Kelime anlamı; hidro: su, lipo:
yağ,
distrofi ise anormal gelişim olarak çevrilebilir.
Cildin metabolizma alışverişlerinin yapıldığı, üst derinin hemen altındaki canlı
tabakasında (konjonktif
dokuda) metabolik ve kalıtımsal nedenlerle oluşan dolaşım
bozukluğu kaynaklı su ve yağ tutulmasıyla gelişen anormal oluşumlara “selülit”
denilmektedir.
Tıpta deri ve deri altı dokusunda bulunan bir iltihabı veya bir enfeksiyonu
ifade etmek
için kullanılan “selülit”
kelimesi de vardır fakat kozmetik anlamdaki selülitte herhangi
bir
iltihabi durum yoktur. İkisi farklı oluşumlardır ve karıştırılmamaları gerekir. Bu öğrenme
faaliyetinde kozmetik anlamdaki selüliti incelemekteyiz.
Selülit üç elemandan oluşur:
Dayanıklı hâle gelmiş bölmeli bir konjonktif doku
Su ve tuz
molekülleri
Konjonktif doku
içine hapsolmuş yağ hücreleri birikintileri
Bu bölgesel yağ birikimi, cildin
elastikiyetinin azalması ve kalınlığının artmasıyla
kendini gösterir. Elle dokunulduğunda cilt pütürlü, sertleşmiş ve muntazam olmayan bir
durumdadır. Bu hasarın derecesine bağlı olarak selülitin
tipi değişir. Sonuçta organizmanın
kontrol edemediği diyet, egzersiz ve
kremlerle tedavi edilemeyen ve yaş ilerledikçe derecesi
artan atıl bir doku olarak
karşımıza çıkar.
Selülit, içerisinde yağ hücresi bulunduran bir oluşum olmasına karşın yağ dokusu
değildir. İnsan vücudunda temel olarak temel yağ ve depo yağ olmak üzere iki çeşit yağ
bulunur.
Her iki cinste de temel yağ; kemik iliğinde, kalpte, akciğerde, dalakta,
böbreklerde,
bağırsakta, sinir
sisteminde bulunur ve organların fonksiyonu için gereklidir. Depo yağ ise
deri altında ve iç organların etrafında bulunur. Selülit oluşumunda yer alan yağ ise deri
altında bulunan depo yağdır. Temel görevi vücudu soğuğa ve hafif darbelere karşı korumak
olan bu yağ, kadınlarda erkeklere nazaran daha kalındır.
Şekil
3.1: İnsan vücudunda bulunan yağ
çeşitleri ve yerleşimleri
Intra cavıty fat: Karın boşluğu yağı (temel yağ)
Reserve fat: Depo yağ
Subcutaneous fat: Deri altı depo yağı
3.2.
Selülitin Nedenleri
Selülitin oluşum ve ilerleme
nedenleri aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:
Genetik nedenler
Metabolik nedenler
Yaşam alışkanlıklarından kaynaklanan nedenler
Anatomik nedenler
Bu nedenlerden bazıları selülitin oluşmasında rol oynarken bazıları da ilerlemesini
sağlamaktadır.
Vücut analizinde selülitin doğru teşhis edilebilmesi için nedenlerinin iyi anlaşılması
gerekir.
3.2.1.
Genetik Nedenler
Cinsiyet
Kadınlarda yapısal olarak kollajen liflerin deri yüzeyine dik olması, yağ hücrelerinin
ya da tüm selülitli dokunun deri yüzeyine doğru daha fazla genişleyebilmelerine ve
bölgede
yerleşebilmelerine olanak
sağlar. Erkeklerde bu lifler, deri yüzeyine paraleldir. Bu nedenle
erkeklerde selülit nadiren görülür.
Konnektif dokunun
yapısının gevşek olması
Konnektif dokunun içerisinde bulunan elastin ve
kollajen lifler, deriye esneklik ve
dayanıklılık sağlar. Bir çeşit protein olan bu liflerin yapısı sayısı ve özellikleri
genlerle
belirlenir. Bu nedenle deri esnekliği ve lif dayanıklılığı zayıf olan kişilerde selülit daha
kolay
gelişir.
Yağ hücrelerinin sayısının ve genişleme kapasitesinin
fazla olması
Yağ hücrelerinin temel
görevi, vücuttaki fazla enerjiyi depolamaktır. Depolanan
enerji, vücudun ihtiyaç duyduğu zamanda yağ hücresinden dolaşım sistemine geçerek
vücutta kullanılır. Sayıları gelişme çağından sonra değişmeyen yağ hücrelerinin, normal
büyüklüklerinin 10 ila 40 katına kadar genişleyebilecekleri ifade edilmektedir. Genetik
olarak fazla sayıda ve esnek yağ hücrelerine sahip kişilerde selülit daha
fazla görülecektir.
3.2.2.
Metabolik Nedenler
Kan ve lenf dolaşımındaki bozukluklar
Vücuttaki tüm dokular gibi konnektif doku ya da
besin ve oksijen atar damarlarla
getirilir, kılcal damarlar yardımıyla dokudaki hücrelere aktarılır. Hücredeki yanma
sonucunda ortaya çıkan atık maddeler ise yine kılcal damarlara aktarılır. Buradan
toplardamarlar ve lenf damarlarına ulaştırılır ve bölgeden uzaklaştırılır. Kan ve lenf
sisteminde bozukluklar varsa hücrelere besin
maddesi ve oksijen daha az gelecek; hücre
metabolizma atıkları da bölgeden daha yavaş uzaklaştırılacaktır. Bu atıkların bölgede
birikmesiyle selülit oluşumu da başlamaktadır.
Karaciğer fonksiyon bozukluğu
Vücutta yağın işlendiği organ karaciğerdir. Bu
fonksiyonun bozulmasıyla yağın
ayrıştırılıp birleştirilerek depolanması ve yeniden kullanılmasında da bozukluklara yol
açacaktır. Dolayısıyla yağlanmayla birlikte
görülen selülitin oluşumunda, hızlandırıcı etki
Kronik kabızlık
Kabızlık terimi; az miktarda, sert kıvamda, seyrek ve güç
dışkılama olarak
algılanabilir. İnce bağırsakta parçalanıp sindirilen besinlerden arta kalan hafif sulu posa,
kalın bağırsağa itilir. Kalın bağırsakta bu posanın suyu ve tuzu emilerek doku ve hücrelere
gönderilir. Posanın lif ve su miktarı az ise buradan anüse itilmesi daha uzun sürecektir. Posa,
kalın bağırsakta kaldığı sürece de içinden
tuz ve su çekilip dokulara gönderilmeye devam
edilecektir. Böyle bir kısır döngüyle birlikte gerekenden fazla tuz ve su,
dokulara birikerek
selülit oluşumunu ve gelişimini tetikleyecektir.
Hormonların etkisi
Kadınlık hormonu olan östrojen ve yumurtalardan salgılanan folikülin hormonu,
dokularda su tutma özelliği nedeniyle selülite zemin hazırlar. Ayrıca insülin, tiroid, prolaktin
ve adrenalin de selüliti oluşturan diğer hormonlardır.
Ergenlik
Ergenlik dönemindeki kızlarda cinsiyet hormonlarının etkisiyle deri altı yağları
kalınlaşır. Vücut regl öncesinde konnektif dokuda su ve tuz tutmaya başlar. Bu su ve tuz,
regl sırası ve sonrasında tam olarak atılamazsa selülitin başlangıcı olacaktır. Selülit
vakalarının % 12’si ergenlik döneminde meydana gelmektedir.
Doğum kontrol hapı kullanımı
Bazı doğum kontrol hapları, içerdikleri hormonlar nedeniyle selülit arttırıcı etki gösterebilmektedir.
Gebelik
Değişen hormon dengesi, vücutta su toplanmasına neden olmaktadır. Bu da selüliti
ilerleten bir sebep olmaktadır. Selülit vakalarının % 17’si, birinci ya da sonraki gebelik
dönemlerinde meydana gelmektedir.
Menopoz
Menopoz döneminde yumurtlama ve yumurtalıktan hormon salgısı durduğu için cilt
yapısı da incelir ve konnektif doku gevşer. Bu da selülit
oluşumunu hızlandırır. Selülit
vakalarının % 27’si menopoz öncesi dönemde meydana gelmektedir.
Tiroid bezinin
normalden az çalışması (hipotiroid)
Tiroit, vücut metabolizmasının hızını düzenleyen
hormondur. Az çalışması hâlinde
metabolizma da yavaşlayacağından selülit oluşumu ve gelişimi hızlanır (bk. Anatomi ve
Fizyoloji modülü).
3.2.3.
Yaşam Alışkanlıklarından
Kaynaklanan Nedenler
Yetersiz ve dengesiz
beslenme
Aşırı yağ ve tuz içeren yüksek
kalorili, az lifli ve yeterince su içilmeyen beslenme
tarzı vücutta yağ, su tutulmasına neden olmaktadır. Ayrıca kahve, gazlı ve şekerli içeceklerin
fazla tüketiminin ve sık sık düşük kalorili diyetler
yapılmasının da selüliti arttırıcı etkiye
sahip olduğu bilinmektedir.
Hayatının her döneminde yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı
olan bireylerde selülit oluşma riski, bu alışkanlığa sahip olmayanlara göre daha azdır.
Sigara ve alkol gibi
bağımlılıklar
Sigara, vücuda verdiği daha birçok zararın yanı sıra kılcal damarları daraltarak besin,
oksijen ve atık madde dolaşımını azaltır. Bu da selülitin gelişmesine ve yerleşmesine neden
olur. Alkol ise taşıdığı yüksek kalori nedeniyle vücutta tamamen harcanamaz ve yağa
çevrilerek depo edilir. Bu durum sürekli
tekrarlandığında selülit oluşumuna veya
ilerlemesine zemin hazırlanmış olur.
Yetersiz ve düzensiz
fiziksel aktivite
Vücuda besinlerle alınan enerji, metabolizmanın işlemesi ve fiziksel aktivite olmak
üzere iki yolla harcanır. Metabolizmanın işlemesi, vücudun yaşamsal faaliyetlerini yerine
getirmesi demektir. Fiziksel aktivite ise
bilinçli olarak yapılan oturma, çalışma, yürüme gibi
bedensel faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerin, alınan enerjiyi harcayabilmesini sağlayacak
miktarda yapılması ve vücudun dengesini koruyabilmesi için düzenli olması gerekmektedir.
Yetersiz aktivite şişmanlık ve selülit oluşumuna, düzensiz
aktivite ise sık sık kilo alıp verme
dolayısıyla selülitin yerleşmesine neden olur.
Tekrarlayan veya
kronik ruhsal problemler
Tekrarlayan ya da kronik tipteki depresyon,
manik-depresif ruh hâli gibi ruhsal
problemler kişinin fiziksel
aktivitesini ve yeme davranışını da etkileyebilmektedir.
“Anoreksiya” denilen ve ilerleyen aşamalarda ölümcül olabilen yeme bozukluğu bu duruma
örnek gösterilebilir.
Bu rahatsızlığın kısıtlı veya çok az yemek yeme davranışının görüldüğü “anoreksiya
nevroza” (Bu durumda BKİ 19’dan daha düşüktür.); çok aşırı yeme ve yediklerini kusma ya
da lavman-idrar söktürücüler ile çıkarma davranışının görüldüğü tip olan “anoreksiya
bulimia” olarak iki şekli vardır. Her iki tipte de rahatsızlığın, depresyon ve çeşitli
obsesyonlarla (aşırı temizlik, düzen, hareket tekrarlamaları vb. saplantılar) birlikte geliştiği
tespit edilmiştir. Özellikle
bulimia tipindeki anoreksiya da selülitin gelişmesinde veya
ilerlemesinde etken olabilmektedir.
Resim
3.1: Anoraksıya nevroza hastası
bir genç kız
Dolaşımı zorlaştıracak giysi ve
ayakkabı seçimi
Selülitin her şeyden önce bir dolaşım bozukluğu rahatsızlığı olduğunu hatırlayacak
olursak dolaşımı olumsuz etkileyen her şeyin, selülit oluşumunu ve ilerlemesini
hızlandıracağı sonucuna varmak güç
olmaz.
Aşırı dar ve vücudu sıkan giysi ve dar ya da çok yüksek topuklu
ayakkabı giyme
alışkanlığı, dolaşımı yavaşlatarak selülit oluşumuna katkıda bulunmakla kalmayıp dokuların
yeterince besin ve oksijen almasını da engelleyerek
genel sağlığı da bozar.
3.2.4.
Anatomik Nedenler
Düztabanlık ve basış bozuklukları
Düztaban hastalığı, ayak kısmında normalde bulunması gereken kemer yapısının
zamanla kaybolarak üzerine yük verildiğinde ayak tabanının tamamen yere temas
etmesiyle
ortaya çıkar.
Şekil
3.2: Düz taban ayak, normal sağlıklı
basış ve yüksek kemerli
ayak
Basış bozuklukları ise ayak bacak anatomisinde bozukluklar (örneğin, bacaklarda “x”
ve “o” biçimindeki eğrilik) olması veya yanlış ayakkabı seçiminden kaynaklanır.
Bu durumlarda, ayağa gelen kan ve lenf
sıvılarının vücuda geri dönüşlerinde
düzensizlik yaşanacağı gibi kalça ve bacak kaslarının gerilme yoğunlukları da değişecektir.
Dolayısıyla kalça ve bacak bölgesinde metabolizma artıkları birikecek, yeterince
çalışmayan
kaslar da bölgede biriken sıvının atılmasına ve yağın yakılmasına katkıda bulunamayacaktır.
Duruş bozuklukları
Vücut ağırlığının her iki ayağa eşit olarak paylaştırıldığı ve omurganın yere dik açı
yaptığı duruş, “normal” olarak kabul edilmektedir.
Şekil
3.3: Ayakta normal dik duruş
Ağırlığın sürekli bir tarafa verildiği, omurganın öne, arkaya veya bir yana fazla
eğildiği duruşlar da dolaşımı bozacağından genel sağlıkla birlikte selülit üzerinde de olumsuz
etki yapacaktır.
3.3.
Selülitin Aşamaları
Selülit bir anda oluşan bir rahatsızlık değildir. Konnektif dokunun sağlıklı olduğu
dönemden başlayarak incelenecek
olursa aşamalı olarak geliştiği görülecektir. Bu aşamaların
iyi anlaşılabilmesi için
öncelikle sağlıklı bir konnektif dokunun yapısı bilinmelidir.
Aşağıdaki şekilde, selülitin oluşum aşamaları genel hatlarıyla incelenebilir:
Selülit, cilt altı yağ hücrelerinde bir genişlemeyle başlar (1). Daha sonra, kılcal damar
dolaşımında (2) ve lenf boşaltım dolaşımında (3) daralmalarla devam eder. Bu tabloya sıvı
ve toksinlerin birikimi eşlik eder (4). Bağ dokunun çekilmelerine
bağlı olarak klasik
selülit
görünümü oluşur (5).
Şekil
3.4: Selülitin oluşum mekanizması
Şekil 3.5’te sağlıklı bir durumda bulunan
konnektif dokunun görüntüsü verilmiştir.
Şekilde yağ hücreleri (adipositler), etrafında balık ağı tarzında sarılmış bağ dokusu ve
sağlıklı kan akımı görülmektedir.
Şekil
3.5: Sağlıklı
bir durumda bulunan konnektif dokunun görüntüsü
Bu durumdaki cilt sıkı, pürüzsüz ve her bölgesi aynı sıcaklıktadır. Kişide bir önceki
konuda bahsedilen selülite neden olan etkenlerden
birden fazlası mevcutsa selülit oluşumu
başlamak üzeredir. Bu
oluşumu konnektif dokudaki değişikliklere paralel olarak incelersek
dört temel aşamadan söz
edebiliriz.
1. aşama
Yağ hücreleri genişlemeye başladıklarında çevrelerindeki kılcal damarlara baskı
uygular. Damarlardaki geçirgenlik artışı sonucunda damar içindeki sıvı, damar dışına
sızar. Hücreler arasında sıvı birikimi olur.
Şekil
3.6: Selülitin 1. aşamasında
konnektif dokunun görüntüsü
Bu aşamada selülit, kişi normal bir şekilde ayakta dururken fark edilmez ancak bölge,
parmaklar arasında sıkıştırıldığında ince nodüllü bir
doku ele gelecektir. Diyet ve egzersizle
birlikte uygulanacak kozmetik selülit bakımları, bu dönemde kolayca sonuç vermektedir.
2. aşama
İkinci aşamada ise ödem, bağ dokusu
bölmelerindeki yağ hücrelerinde
hiperplazi
(hücrelerin çoğalması) ve hipertrofi (hücrelerin genişlemesi) denilen
sorunlara yol
açar. Yağ hücrelerinin
çevresi, düzensiz olarak kalınlaşmış dokularla çevrelenir. 1.
aşamada kan damarlarında meydana gelen hasar, lenf damarlarında da başlar. Atıklar
temizlenemez ve birikir. Kollajen yapısında bozulmalar başlar. Hücre
çevresinde bağ
doku bozukluğu oluşur. Bağ doku boyunda ve
eninde kısalmalar başlar. Bu durum
ciltte çekilmelere neden olur. Bu aşamada nodüller, elle sıkıştırıldığında
görülebilmektedir.
Şekil
3.7: Selülitin 2.ve 3. aşamasında
konnektif dokunun görüntüsü
3. aşama
Bölgede portakal kabuğu görünümü, kişi ayaktayken fark edilebilir. Bölge, parmaklar
arasına sıkıştırıldığında büyük nodüller
ele gelir ve deri soğuktur. Yatar durumdayken
portakal kabuğu görüntüsü
kaybolur. Zaman geçtikçe bölgede kılcal damar
çatlamaları
görülmeye başlar ancak uzun
süreli ve çeşitli tekniklerin bir arada kullanıldığı kozmetik bakımlar, egzersiz ve
diyet desteğiyle hafifletilebilir ve görünüm düzeltilebilir.
4. aşama
Dördüncü aşamada ise yağ hücre grupları, bağ dokusu
iplikçiklerine (elastin ve
kollajen) sıkıca bağlanarak daha büyük nodüllere yol açar. Daha da
ilerlerse belirgin
sertleşme görülür. Kişi hem ayaktayken hem yattığında nodüller gözle
görülebilir. Bu
aşamada ağrı bakımından iki çeşit bulguyla karşılaşılabilir (ağrısız ve ağrılı). Ağrılı
tipte bölge ödemli, şiş, nodülsüz ve ince derilidir.
Resim
3.2: Selülitin 4. aşamasında
derinin ve deri altının
görünümü
Her iki tipte de bölge, belirgin bir şekilde soğuktur. Giderilmesi tam olarak mümkün
olmasa da diyet egzersiz ve kozmetik bakımların yanı sıra diğer selülit giderme
yöntemlerinden de yararlanılarak uygulanacak bakım planıyla hafifletilebilir ve görüntü
düzeltilebilir.
3.4.
Selülit Oluşum Bölgeleri
Selülitin vücutta ilk görüldüğü yerler genellikle eklemlerin çevresindeki bölgeler olan
uyluğun üst kısmı, dizin ve ayak bileğinin iç kısımları olmakla beraber vücuda yerleşimini
üç grupta incelemek mümkündür.
Tüm bedene yayılan selülit
Özellikle 25–35 yaş arasındaki gebelik ya da düşük yaşayan, doğum kontrol hapı
kullanan, dengesiz beslenen şişman kadınlarda görülür.
Menopoz öncesi dönemde de
bu tip selülite rastlanmaktadır. Oluşum, vücuttaki tüm konnektif dokuya eşit olarak
yayıldığından şişmanlıkla en çok karıştırılan selülit tipidir.
Yaygın bölgesel selülit
En sık görülen ve estetik
açıdan en büyük sorun yaratan tiptir. Üç gruba ayrılır.
Birinci grup
Bu tipteki selülit vakalarının % 15’ini oluşturur. Ayak bileği çevresinde ortaya çıkar, zamanla dize doğru yayılır ve bacağa çizmeye benzeyen, hoş olmayan bir görünüm verir. Genellikle genç kızlarda ergenlikte başlar, sonrasında kilo artışı da görülür. Zayıflansa bile
bacaklardaki çizme görünümünde değişiklik olmaz. Ayaklarda soğukluk, ellerde
terleme, sinirlilik, uyuklama, düztabanlık ve
bacaklarda “x” biçiminde eğrilik görülür. Ayrıca bu gruptaki
olgularda ergenlik sonrasında regl düzensizliği de devam eder.
İkinci grup
Bu tipteki olguların % 25’ini oluşturur. Kalçada ağrılı ve sertleşmiş alanlar vardır. En bariz ölçütü,
uylukların üstünde dışarıya doğru “süvari pantolonu” şeklindeki çıkıntıdır. Bunun yanı sıra belde, böbrekler düzeyinde eğrilik; kalça ve karın kaslarındaki gevşeme nedeniyle karın ve kalçanın öne doğru itildiği görülür.
Üçüncü grup
Olguların yaklaşık % 60’ını oluşturan bu grupta ise karmaşık bir tablo vardır. Diğer iki grubun
özellikleri ve biçimsel bozuklukları bir arada ortaya çıkar.
Karın ve kalça kaslarında gevşeme ve düztabanlık vardır. Selülit, vücudun alt
bölümünü tümüyle kaplamıştır.
Yerel selülit
Genellikle küçük bölgelerde ortaya çıkar ve eklemlerde ya da iç organlarda var olan bir hastalığın habercisi
olabilir. En sık görüldükleri bölgeler yüz, sırt, bel, meme, karın, kuyruk sokumu;
erkeklerde ense ve kollardır.
3.5.
Selülitin Saptanması
İyi bir vücut bakım uzmanının kozmetik selülit
giderici bakımları uygulayıp başarılı
sonuçlar alabilmesi için öncelikle selülit teşhisi yapabilmesi gerekir. Günümüzde selülit
teşhisinde kullanılan yöntemler, tıbbi ve kozmetik yöntemler olarak sınıflandırılabilir. Tıbbi
yöntemler, tıp uzmanları tarafından uygulanabilirken; kozmetik yöntemler vücut
bakım
uzmanlarınca da kullanılabilen yöntemlerdir.
3.5.1.
Kozmetik Yöntemler
Ön görüşme
Selülit teşhisinde ilk adımdır. Selülite neden olan veya ağırlaştıran etmenlerin varlığı
bu şekilde anlaşılabilir ve kişi tıbbi tedaviye ya da
kozmetik bakıma yönlendirilir.
Burada kişiye sorulacak
sorular bilgi edinme amaçlıdır. Kişiye sorulan konuyla ilgili
bir uzman tarafından inceleme yapılıp teşhis konmuşsa “evet”, bu konuda probleminin
olmadığı belirlenmişse “hayır”, hiçbir inceleme yapılmamışsa “bilmiyorum”
bölümü
işaretlenmelidir.
Tablo
3.1: Selülit teşhis ön görüşme
bilgilerinin müşteri takip kartına
işlenmesi
Sorulara verilen cevaplar genellikle “evet” ise
bu kişide selülit olma ihtimali çok yüksektir. Bu durumda gözle elle ve cihazlarla
yapılan kozmetik ve/ veya tıbbi teşhis yöntemlerine geçilebilir.
Cevaplar çoğunlukla “hayır” ise selülit ihtimali düşük olmakla beraber
gerek duyuluyorsa diğer yöntemlerle teşhis de yapılabilir.
“Bilmiyorum” cevapları çoğunlukta ise kişi bu sorulara karşılık gelen uzmanlık alanlarına detaylı muayene için yönlendirilmelidir.
Elle ve gözle teşhis
Siluet bozukluğu
Elle ve gözle yapılacak selülit teşhisinde, öncelikle tüm vücudun silueti (dış sınır çizgisinin oluşturduğu şekil) incelenmelidir. Selülit, oluştuğu bölgede az ya da çok şekil bozukluğu meydana getirerek vücudun normal siluetini bozmaktadır. Bu siluet bozukluğu, sağlıklı yetişkin bir insanın vücut şeklini ve siluetini gösteren bir resim ya da çizimle müşterinin vücut şekli genel hatlarıyla
kıyaslanarak kolayca
fark edilebilir.
Resim
3.3: Her iki cinsiyette sağlıklı
yetişkin insanın
vücut şekli ve silueti
Portakal kabuğu görünümü
Selülitin yerleşim bölgeleri daha
önceki konuda açıklanmıştı. Gelişim evresine göre deri üzerinde oluşturduğu değişiklikler izlenerek ve deri parmaklar arasında Resim 3.3’te
görüldüğü gibi sıkıştırılarak bölgede selülitin olup olmadığı ve hangi aşamada olduğu anlaşılabilir. Kişi, ayakta normal duruşunda ve yatar pozisyonda incelenmelidir.
Resim
3.4: Derinin sıkıştırılmasıyla
yapılan selülit teşhisi
Ödem oluşumu
Ödem, bir bölgede aşırı su birikmesi anlamına gelir. Selülitin ilk aşamalarında
fark edilmemesine rağmen bölgede ödem başlamıştır. İlerleyen aşamalarda, deri
yüzeyinden de fark edilebilir ve teşhis edilebilir. Ödemin olup olmadığı,
bölgeye parmakla birkaç saniye kuvvetlice bastırılıp çekilerek anlaşılabilir.
Ödem varsa bölgeye bastırıldığında bir çukur oluşacak, baskı kesildiğinde ise
oluşan çukur hemen eski
hâline dönmeyecektir.
Varis
Toplardamarlar dokulardaki kanı tekrar kalbe taşıyan damarlardır. Akımın
oluşmasında kalbin pompa gücünün etkisi yoktur ancak nefes alıp vermenin,
yerçekiminin ve toplardamarın çevresinde bulunan kasların pompa gücünün
etkisi vardır. Toplardamarlar
içinde, kanın geriye kaçmasını engelleyerek
sadece kalbe doğru akım oluşmasını sağlayan kapakçıklar bulunur.
Selülit
oluşan bölgede,
selülitli dokunun yaptığı basınç sonucunda toplardamarlardaki
kan akışı yavaşlar ve kapakçıklar da görevlerini tam olarak yapamaz. Basınç
arttıkça durum ağırlaşır ve kan
toplardamarda birikerek deri yüzeyinden
görünür hâle gelir.
Kılcal damar çatlaması (telanjiektazi)
Genellikle varise neden olan etkenlerden dolayı ortaya çıkar. Bölgede kılcal
damar çatlaması varsa varis oluşumuna da yatkınlık vardır denilebilir. Selülitin
ilerleyen aşamalarında görüldüğü gibi hamilelik, ağır yük taşıma, aşırı ısıya
maruz kalma, fazla kilo ve damar hastalıkları sonucunda da ortaya
çıkabilir.
Selülitli bölgede ve bölgenin yakınlarında telanjiektazi ya da örümcek
telanjiektazi şeklinde görülebilir.
Selülitin ilerlemesiyle artar.
Resim
3.5: Kılcal damar çatlaması
(telanjiektazi) ve varisin görüntüsü
Nodül (kist)
Nodüller yuvarlak, çapı 1 cm’den küçük patolojik oluşumlardır. Vücut analizi
terminolojisinde, selülitli dokudaki yağ hücresinin etrafına kollajen ve elastin
liflerin, kılcal damar ve
sinirlerin bir ağ gibi sarılarak oluşturduğu küçük kistleri
tanımlamak için kullanılır. Selülitin ilk aşamalarında elle hissedilen küçük
yuvarlaklar hâlinde iken ilerleyen aşamalarda serbest duruşta gözle görülebilen
hâle dönüşür.
Deride soğukluk
Bilindiği gibi vücuda alınan besinin ısı enerjisine
çevrilmesi için iyi çalışan bir
dolaşım sistemiyle
hücrelere kadar gitmesi ve orada yakılması gerekir.
Selülitin öncelikle
bir dolaşım bozukluğu problemi olduğunu hatırlayacak
olursak problem ağırlaştıkça bölgenin ısısının da düşeceği sonucuna
kolayca varılabilir. Bu ısı farkı, çeşitli cihazlarla da ölçülerek selülit
teşhisi yapılabilmektedir.
Ağrı
Selülit oluşumunun içerisinde
bölgede bulunan tüm hücrelerle beyin arasındaki
haberleşmeyi; ağrı, acı, basınç gibi etkileri algılamayı sağlayan sinir hücreleri
vardır. Selülitin aşaması arttıkça bu hücreler de tıpkı damarlar gibi basınca
maruz kalır ve kişiye ağrı hissi verir. İlk aşamalarda normal duruşta ağrı
yokken; ilerleyen aşamalarda oldukça şiddetli ağrı hissedilebilmektedir.
Tespit edilen bölgede ayakta normal duruşta, ayakta deri sıkıştırıldığında ve yatar
pozisyonda portakal kabuğu görüntüsünün, ödemin, ele gelen nodülün, siluet bozukluğunun
ve ağrı hissinin olup olmadığı, kılcal damar çatlaması ve varis bulunup
bulunmadığı ve
bölgenin ısısının diğer bölgelerden düşük olup olmadığı incelenir. Tablo
3.2’de bu
belirtilerin selülitin aşamalarına göre sınıflandırılması görülmektedir.
Tablo
3.2: Selülit belirtilerinin aşamalarına
göre sınıflandırılması
Vücuttaki selülit oluşum bölgelerinin her birinde elle ve gözle teşhis yapılmalı;
yukarıdaki tablodan
yararlanılarak selülitin derecesi belirlenmeli ve her bir bölgenin çevre
ölçümleri, bel ve kalça ölçümü konusunda anlatılan teknikle alınarak müşteri takip kartına
kaydedilmelidir.
Tablo
3.3: Selülit analiz sonuçlarının
müşteri takip kartına
işlenmesi
Bu kayıtlar alındıktan sonra, elektroestetik cihaz firmalarının ürettiği termografi
cihazlarıyla selülitin
vücuttaki yerleşim haritası çıkarılarak selülitin vücuttaki yerleşimine
göre tipi bulunabilir ve buna uygun bir bakım planı hazırlanabilir.
Selülit tanısı, çıplak göz ve el ile muayenede konulabildiği gibi kontakt termografi
denilen yöntemlerle de olabilmektedir. Bu
yöntem, doku sıcaklık farklılıklarını belirleme
esasına dayanır. Vücutta kan dolaşımının normal olduğu bölgelerde vücut ısısı da normal
olur. Dolaşım bozukluğu olan yerlerde kanın azlığından, bu bölgeler vücudun normal
ısısından daha soğuk olur.
Selülitin oluşma nedenlerinden
biri dolaşım bozukluğu olduğu için termografi
ile
dolaşım bozukluğunun ve selülitin yeri de teşhis edilir. Örneğin yeşil görünüm 1. aşamayı
göstermekteyken daha koyu alanlar, daha ileri
evreleri göstermektedir ancak bu ölçümü
yaparken ortamın ısısı çok önemlidir.
3.5.2.
Tıbbi Yöntemler
Termografi
Bu yöntem, elektroestetik cihazların dışında tıbbi termografi cihazıyla da uygulanır.
Antropometrik
muayene
Daha önceki öğrenme faaliyetinde
ayrıntılı olarak anlatılan ölçüm yöntemlerinden
beden kitle indeksinin hesaplanması ile obezite ve lokal yağlanma değerlendirebildiği hâlde
selülit tespitinde net sonuçlar alınamaz. DKK ölçümü ise deri altı yağ kalınlığı hakkında
bilgi verirken selülit hakkında fikir vermez.
Ekografi
Bir çeşit ultrason cihazı olup uygulandığı yerin, ayrıntılı olarak görünümünü sağlar.
Selülitte uygulanma amacı, deri kalınlığının ve yağ tabakasının kalınlığının ölçümüdür.
Manyetik rezonans
Vücudun 3 boyutlu incelenmesi imkânını sunar. Bu sayede
cilt kalınlığı, yağ tabakası
ve oluşabilecek ikincil,
üçüncül (tümör, yapısal bozukluklar) nedenlerin varlığının ya da
yokluğunun tespitini sağlar. Daha çok obeziteyi değerlendirmede kullanılır.
Bioelektrik direnç
Son yıllarda yağsız doku kitlesi ve yağ dokusunun elektriksel geçirgenliğinin farklı
olmasına dayanılarak geliştirilen “biyoelektriksel impedans analiz” (BIA)
yöntemi,
taşınabilir bir cihazla
ve kullanıcı deneyimi
gerektirmeksizin çabuk sonuç verdiğinden
giderek yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamıştır.
50 kHz elektrik akımı, vücuda ayak ve/ veya el elektrotları vasıtası ile gönderilir ve bu
şekilde vücut analizi
yapılır. Bağ dokusundaki kılcal dolaşım değişiklikleri hakkında bilgi
veremediğinden selülit teşhisi için yeterli değildir.
Resim
3.6: Ayaklardan ve elden BİA
ölçümü yapan cihazlar
Kserografi
Epidermis, dermis, subkutan (alt deri) doku ve
kas dokusunun kalınlığı hakkında bilgi
vermektedir ancak kılcal dolaşımdaki değişiklikleri göstermemektedir.
Histopatolojik
muayene
En kesin ve doğrudan (direkt) değerlendirme yöntemidir. Etkilenmiş bölgede biopsi
ile yapılması mümkündür.
3.5.3.
Selülit Tedavi Yöntemleri
Selülit tedavisinde erken teşhis ve selülite yol açan faktörleri ortadan kaldırmak
böylelikle selülite neden olan faktörler ortadan
kaldırıldığında daha erken ve başarılı
sonuçlar alınabilir.
Yanlış alışkanlıkların yerine, doğru alışkanlıkların kazanılması da bu sorunların
çözülmesinde çok önemli rol oynar.
Selülitin durumuna, yerine ve derecesine; kişinin özelliklerine göre bir ya da birden
fazla yöntem birlikte uygulanabilir.
3.5.3.1. Kozmetik
Yöntemler
Masajla selülit
tedavi yöntemleri
Sorunlu bölgelere özel tekniklerle uygulanan
masajla önemli noktalardaki dolaşımın
hareketli hâle gelmesi sağlanabilmektedir. Bu nedenle masajın profesyonel bir
uzman
tarafından yapılması gerekmektedir.
Elle lenfatik drenaj
masajı
Elle yapılan masaj, biriken
lenf ödeminin atılmasına ve dolayısıyla hem lenf
hem de kan akımının düzenlenmesine yardımcı olup ciltte oluşan portakal
kabuğu görüntüsünü yok
etmede başvurulan bir yöntemdir.
Selülit masajı
Uzmanlar tarafından gerçekleştirilen tıbbi bir masajdır. Deri altı kan dolaşımını
iyileştirerek damarların çapının daraltılması ve kanın bacaklardan düzenli olarak
akmasını sağlar. Böylece bozuk kan dolaşımının yeniden
düzenlenmesi,
hücrelere daha iyi oksijen gitmesi ve toksik
maddelerin vücuttan atılması
sağlanır.
Vakum ve basınç ile selülit
tedavi yöntemleri
Vakum yöntemi
Vakum uygulamasına dayanan yöntemle şekillendirme ve sıkılaştırma cihazları,
hücreleri aktive ederek dokunun derinliğindeki enerjiyi açığa çıkarır. Doku arasında biriken
sıvının idrar yoluyla dışarıya atılması sağlanarak ödem çözülür. Yağları çözerek cildin
sıkılaşmasını ve pürüzsüzleşmesini sağlayan cihazlar;
bacak, basen, bacak içi, karın, mide,
kol, göğüs, yüz ve dekolte
bölgelerinde uygulanabilmektedir.
LPG ve CFK gibi vakum masajı uygulamaları, lenfatik drenajı arttırmak suretiyle
bölgenin dolaşımını düzelterek selülit
tedavisi sağlar.
Basınç yöntemi
Bu yöntemde kullanılan cihazlar, bir
kumanda aletinden ve bu aletin ek parçalarından
oluşur. Bandajlar
ayaklar, bacaklar, kalça, göbek veya yağ fazlası varsa kolların etrafına
sarılır. Basınçlı hava üreten
cihazlar; havayı ayakuçlarından baldırlara, popoya ve kalçaya
ulaştırır.
Vakum-basınç yöntemi
Bu yöntem, vücudu toksinlerden arındırıp yağ çözerek ve sıkılaşma sağlayarak selülite
çözüm sağlar. Negatif ve
pozitif atmosfer basınçları basınç ve çekim gücü ile işleyişini
sağlayan yöntem, alçak
basınç sırasında bacaklara kan ve
oksijen pompalar. Yüksek basınç
sırasında ise kirli kan ve toksinler, toplardamarlar ve lenf kanalları aracılığıyla dışarı atılır.
Elektrik akım sistemleriyle
selülit tedavi yöntemleri
Kas simülatörü
Düşük elektrik akımıyla kasların uyarılarak çalıştırılması esasına dayanır. Sarkmaları
ve doku gevşemelerinin
tedavisini yaparak vücudu biçimlendirmeye yardımcı olur.
Gevşemiş kasları sertleştirir. Kasların çalışmasıyla metabolizma hızlanır, dokularda birikmiş
olan toksinler vücuttan atılır. 10–15 seans sonrasında incelme ve sıkılaşma başlar.
İğnesiz mezoterapi
İyonize edilmiş ilaçların, elektriksel olarak yüklenerek
“elektroporasyon teknolojisi”
(elektrik atımları yardımıyla hücre zarının geçirgenliğini değiştirme) ile dokulara
yedirilmesiyle gerçekleştirilir. Diğer yöntemlere göre tedavi süresini kısaltan uygulama
ayrıca cilt çatlakları, güneş sonrası lekeler ve anti-aging amaçlı tedavilerde de
kullanılmaktadır.
Işınlar ve ses dalgalarıyla selülit tedavi
yöntemleri
Kızılötesi ışınlar
Kızılötesi ışın veren bir
makinenin altında sorunlu bölgelere, makineden ışın
verilmesini sağlayan bantlar yapıştırılır. Kas canlandırma etkisi olan bu makine, lokalize
yağları azaltmaktadır. Metabolizmanın hızlanmasını sağlayan kızılötesi ışınlarla tedavi için
ortalama 15 seans uygulanmaktadır.
Ultrason (ses
dalgaları)
Bu yöntem, ses dalgalarının oluşturduğu titreşim etkisi ile selüliti parçalama ve idrar
yoluyla atma esasına dayanır. Derinin ultrasona maruz kalması sonucu metabolizma
aktif
hâle gelerek atık maddelerin vücuttan
atılmasını kolaylaştırır. Bu işlem sonucunda deri
sıkılaşır, deri altındaki yağlar vücuttan atılır, mikro masajla selülit ve basen sorunları başarılı
bir şekilde çözümlenir.
3.5.3.2. Tıbbi Yöntemler
Enjeksiyonla selülit
tedavi yöntemleri
Karboksiterapi
Yöntemin çıkış noktası, “Bir ortamın oksijensiz bırakılmasının o ortamdaki yağ
dokusunun azaltılmasını tetiklemesi”dir.
Cildin altına ince bir iğne aracılığıyla karbondioksit
gazının verilmesi öncelikle o bölgeye kan akışını hızlandıran, daha da önemlisi dolaşımı
düzenleyen bir mekanizmayı tetikler. Karbondioksit verilen bölgeye gelen kanın bu
bölgedeki karbondioksiti alıp yerine oksijen bırakmasıyla yağ hücrelerinde yağ yakımı
başlatılmış olur. Karboksiterapi
özellikle LPG ile desteklendiğinde selülit tedavisine,
bölgesel zayıflamaya ve sıkılaşmaya olanak sağlamaktadır.
Mezoterapi
Mezoterapi, uzun süren diyetlere ya da cerrahi
yöntemlere başvurmak istemeyenlerin
en çok tercih ettiği bölgesel zayıflama ve selülit tedavisi yöntemidir. Selülit tedavisinin yanı
sıra saç dökülmesi ve
cilt yaşlanması için de tercih
edilir.
Bacak, kalça, karın ve kollara
enjeksiyon ile düşük dozlarda bitkisel kökenli ilaç
karışımları verilir. Enjekte edilen ilaç kokteyli sayesinde, orta derinin
üzerine hapsolmuş ve
vücut tarafından kullanılamayan yağ hücreleri, serbestleşip dolaşıma katılır.
Lipoliz
Tüm dünyada uygulanan ve FDA onayı alan yöntemin en önemli özelliği spor ve
diyetle yakılamayan, bölgesel ve
kalıcı yağ depolarının erimesini sağlamaktır. Yağları
yakarken yerleşmiş selülitleri tedavi eden yöntem, yağ hücrelerinin kalıcı olarak
küçültülmesi ve yok edilmesi anlamına gelmektedir. Soya yağından elde edilen
maddenin
sorunlu bölgelere enjekte edilmesiyle uygulanan
yöntem, mezoterapinin daha geliştirilmiş
bir şeklidir.
Cerrahi yöntemler
Liposuction
“Lipoplasti”, “liposculpture” veya
“aspirasyon-yardımlı lipektomi” bu metodu
tanımlayan diğer terimlerdir ve “liposuction” bunlar arasında en sık kullanılan ve diğerlerini
de kapsayan terimdir.
Liposuction, bir vakum cihazına bağlı olan özel kanüller
kullanılarak cilt altı yağ
dokusunun cerrahi olarak vakumlanarak çıkarılmasıdır.
Yağ dokusunun azaltılması, bölgedeki selülit oluşumunu bir miktar hafifletebilmekle
birlikte selülitin giderilmesinde tek başına tam bir sonuç vermemektedir.
3.5.3.3.
Destekleyici Yöntemler
Ozon terapisi
Yumurta şeklindeki bir kabın içinde (veya damara oksijen enjekte edilerek)
gerçekleşen terapide ozon
buharı, derinin altına inerek selülit hücrelerinin oksijenle
dolmasını sağlar. Kan dolaşımı hızlanır ve selülitli
bölgeler harekete geçer. İdrar yoluyla
toksinlerin atılımı sağlanır. Yöntemin mezoterapi ile birlikte uygulanması tavsiye
edilmektedir.
Akupunktur
Akupunktur, tek başına selülit sorununu
gidermeye yeterli değildir ancak şişmanlıkla
birlikte çoğu kez sinirsel bir
faktör de söz konusu olduğundan akupunktur iyi bir yardımcı
tedaviyi teşkil edebilir.
Organizmanın pek çok kumanda
sisteminin kulakta bulunması ilkesinden yola çıkan
akupunktur, özellikle su tutulması olayında etkili olabilir. Hormonal düzensizlikleri
gidermek için genital noktalara, iştahı azaltmak için de
oburluk noktasına uygulama yapılır.
Refleksoterapi
Selülitli dokunun metabolizmasının vücutta bulunan çeşitli duyu sinirlerine yapılan
sistemli masajla çalıştırılması esasına dayanır.
Isı sistemleri
Isı lambaları
Dalga boyunun küçük, açığa çıkardığı enerjinin fazla
olması nedeniyle kırmızı
ışık yayan özel lambalı cihazlar, selülit gidermede destekleyici uygulama olarak
kullanılmaktadır.
Isı battaniyesi
Elektrikli battaniye mekanizmasıyla çalışan, şekli vücuda sarılmaya müsait
olarak üretilmiş özel battaniyeler,
selülit gidermede destekleyici uygulama
olarak kullanılmaktadır.
Kozmetik ürünler
İçeriğinde kafein, parafin, gliserin, tuz, ısı arttırıcı ve yağ yakıcı bitkisel özler,
sıkılaştırıcılar, kollajen üretimini uyarıcı kimyasallar bulunan
çeşitli kozmetik ürünler, selülit
gidermede diğer yöntemlerle
birlikte kullanılmaktadır. Bu ürünlerin
etkisini arttırmak
amacıyla çeşitli şort veya sargılar da kullanılmaktadır.
3.5.4.
Selülitte Beslenme
Selülit giderme programında önce, bir beslenme uzmanı gözetiminde yeterli
ve
dengeli bir beslenme planı oluşturulmalı ve bu planın yaşam boyu uygulanacak bir
alışkanlığa dönüşmesi sağlanmalıdır.
Selülit giderme aşamasında uygulanacak diyetin su, antioksidanlar, vitaminler ve lifli
besinler açısından zengin; tuz ve yağ açısından zayıf olması gerekir. Liften fakir diyet,
kabızlığa ve bacaklarda toplardamar direncinin artmasına yol açar. Balık, kabuklu deniz
ürünleri, kümes hayvanı ve yumurta tüketilerek protein ve mineral açısından zengin bir
beslenme uygulanır. Proteinler, ödemi
önler ve iştah artırır. Günlük alınan toplam kalorinin
en az % 12'si proteinlerden oluşmalıdır. Şekerlemeler, hamur işleri, gazlı içecekler gibi
işlenmiş karbonhidratlar, kızartmalar ve kafein
diyetten çıkarılmalı, alkolden ve
sigaradan
uzak durulmalıdır. Karbonhidrat ihtiyacı taze meyve ve
sebzelerden, kepeği alınmamış un
mamullerinden, kurubaklagil ve tohumlardan karşılanmalıdır. Diyetteki yağlar doymamış
yağ olmalıdır.
3.5.5.
Selülit ve Egzersiz
Selülit konusunda birçok uzman, selülit oluşumunun durdurulması veya erken
dönemlerdeki selülitin ortadan kaldırılmasında, egzersizin en
ucuz yöntem olduğu
konusunda fikir birliği içindedir. İlerlemiş selülitte ise kişiye göre hazırlanmış iyi bir
beslenme diyeti ve bakım planı ile birlikte yapılan egzersiz, başarıyı önemli oranda
arttıracaktır.
Kişinin vücut yapısı ve genel sağlığı, egzersiz uzmanı ve doktor tarafından incelenerek
en uygun egzersiz planı çıkarılmalı ve kişinin bu planı, selülit giderme
terapisi süresince
düzenli olarak uygulaması sağlanmalıdır.
Egzersiz, selülitli bölgelerde kan dolaşımın artmasını ve kas hareketleri sayesinde de
lenf akımını hızlandıracak ayrıca kaslara gerginlik
verecektir.
Selülite karşı en etkili egzersiz,
tempolu yürüyüş ve yüzmedir fakat tıbbi olarak bütün
sporlar içinde en iyisi jimnastiktir. Bunun bir
avantajı da sağlıklı olan herkes tarafından
istenildiği yerde, istenilen
zamanda ve şekilde uygulanabilmesidir.
UYGULAMA
FAALİYETİ
4.
CİLT YAPISI VE ÇATLAKLAR (STRİA)
4.1.
Cilt Yapısı
Cilt, üst üste sıralanmış epidermis, dermis ve hipodermis olmak üzere üç katmandan
oluşmaktadır. Dermis, gerçek bir yorganı andırır. İçerdiği lifler sayesinde, cildin temel
çatısını oluşturur. Bu lifler temel olarak iki çeşittir. Vücudun
proteinden sentezlediği elastin
ve kollajen lifleri olarak adlandırılır. Demet şeklindeki kollajen lifleri cildin dayanıklılığını,
diriliğini ve yapısal bütünlüğünü sağlar. Daha ince olan
elastin lifleri, kollajen lifleriyle
birlikte gerçek bir ağ oluşturur ve cildin elastikiyetinde önemli bir rol
oynar.
Kollajen, vücuda dayanıklılık veren protein
maddesidir. Kollajen lifleri ağı cildin,
kemiklerin damar duvarlarının bağ ve destek dokusunu
oluşturur. Kollajen azalınca deri
incelir, sarkar ve kurur. Kemik kırılganlığı riski artar. Güneşin ultraviyole ışınları gerçek bir
kollajen düşmanıdır. Nikotin, şeker, oksijen azlığı, bedensel aktivite azlığı, beslenme ve
hormon bozukluğu gibi nedenler
kollajen yıkımını çabuklaştırır. Kollajen, cildin güzelliği ve
sağlığı için zorunludur. Cildimiz için önemli olan 2 kollajen çeşidi vardır.
Kollajen 1 fazları
Epidermiste bulunan kollajen 1 fazları nem tutucudur. Cildin nem tutuculuğununun
%60’ını kollajen sağlar.
Kollajen 3 fazları
Dermis(cutis)te bulunur ve cildin diriliğini, sıkılığını sağlar. Vücut ağırlığının % 6’sını
kollajen oluşturur. Genç bir
ciltte kaybolan kollajenin yerine ilave kollajen üretilir,
kollejen boşluğu tekrar doldurularak vücut sıvısı aynı seviyeye çekilir. Yaşlanmayla
birlikte kollajen yıkımı artar, yapımı ise tersine azalır.
Elastin ise gerekli durumlarda gerilerek cildin
esnekliğini sağlar. Örneğin hamilelikte,
derinin gerilmesini ve daha sonra eski hâline
dönmesini sağlayan lifler bunlardır. Elastin
liflerin gerilmesi, kollajen liflerinin katlarını açarak onları da gerer. Elastin lifler gevşedikçe
kollajen lifler büzülür ve yapıları deforme olur.
Elastin ve kollajen lifleri, sepet örgüsü gibi
birbirlerine geçmiş durumdadır ve bu
yapıyla cildin bir
noktaya kadar esneyip tekrar eski hâline dönebilmesini sağlar. Kollajen
ağları düzensizleşir ve elastik lifler koparsa cildi sıkılaştıran tüm yapı yıkılır ve cilt, yaraya
benzer çizgili bir hâl alır ve çatlaklar (stria) oluşur.
Şekil
4.1: Deride elastin ve kollajenin yerleşimi
4.2.
Çatlakların (Stria) Tanımı
Hızlı büyüme, gebelik ve hızlı şişmanlama sırasında derinin aşırı gerilmesi nedeniyle
kollajen liflerin düzensizleşmesi ve elastin liflerin kopmasıyla derinin
dermisten epidermise
doğru yırtılmasına “deri çatlağı” ya da “stria atrophica” denilmektedir. Bu durum, tıbbi bir
problem yaratmayan fakat kozmetik olarak rahatsız eden bir durumdur. Yaşanan değişimin
miktarına, hızına ve çeşidine göre çatlakların derinlik, genişlik ve yönleri de değişir.
4.3.
Çatlakların Nedenleri
4.3.1. Genetik
Faktörler
Çatlakların oluşumunda cildin genetik özellikleri son derece etkilidir. Bu
özellikleri
maddeler hâlinde görelim:
Elastin liflerin
esnekliği ve kalitesi
Elastin liflerin esneme kapasiteleri fazla ise
cilt çatlakları daha az görülmekte,
kapasite
az ise çatlaklar daha kolay ve daha fazla oluşabilmektedir.
Bağ dokuda elastin
liflerin zayıf gelişmesine yol açan
genetik bir hastalık olan
“marfan sendromu” gibi hastalıklar da derimizi bir arada tutan bağ dokuyu ve cilt
unsurlarını
olumsuz etkiledikleri için çatlaklara neden olan
faktörlerdir.
Kollajen üretiminin
miktarı ve kalitesi
Kollajen lifler, elastin liflerin esneme sınırlarını belirler. Dolayısıyla kollajen
üretiminde ve üretilen kollajenin kalitesinde
bir problem olduğunda cildin esneklik ve
dayanıklılığında da problemler yaşanır. Kişide cilt çatlaklarına neden olan diğer faktörler de
mevcutsa kollajen üretimi ve kalitesi normal
olan bir cilde göre daha kolay çatlak
oluşabilmektedir.
Yağ hücrelerinin miktarı ve genişleme kapasiteleri
Vücutta görülen dikey çatlakların en önemli nedeni ani kilo alımıdır. Diğer tüm
faktörler de aslında ani kilo almanın nedenleri olarak kabul edilebilir. Kilo almada
çocuklarda daha çok yeni yağ hücresi oluşurken yetişkinlerde var olan yağ hücrelerinin
genişlediği görülmektedir. Bu değişimlerin ne miktarda olacağı genlerle belirlenmiş olup
kişiden kişiye farklılık göstermektedir.
Miktarı ve genişleme kapasitesi yüksekse yağ
hücreleri normalden fazla sayıda ve genişlemeye yatkın olacak, depo
edilecek yağ arttığında
hücreler aşırı genişleyip bulundukları bölgeye baskı yapacak ve sonuçta yağ hücreleri kadar
genişleyemeyen cildi bir
arada tutan kollajen lifler bozulacak ve elastin lifler kopacaktır.
Cildin kalınlığı
Cildin kalınlığı, çevresel şartlardan etkilenmekle birlikte genetik bir
özelliktir. Koyu
renk ciltlerde daha kalınken, açık renklilerde daha incedir. Vücudun çeşitli bölgelerinde
farklı kalınlıklardadır. Örneğin el içi ve ayak tabanında cilt oldukça kalınken karında daha
ince, eklemlerin katlanma yönündeki deride (diz
arkası, dirsek içi vb.) ise daha da incedir.
Cilt çatlaklarının daha çok derinin ince olduğu yerlerde
görülmesi, bu bölgelerin veya ince
cildin kollajen ve elastin miktarının cildi, aşırı gerilme durumunda bir arada tutmaya
yetmediğini düşündürmektedir.
Cildin su tutma
kapasitesi
Derinin en üst tabakasının yaklaşık % 10–13’ünü su oluşturur. Bu tabakadaki su
içeriğinin azalması deride kuruluk, çatlama ve kaşıntıya yol açar. Deriden su kaybı
süreklidir. Bu kaybı ancak yeterli miktarda sebum salgısı normal sınırlarda tutabilir. En
basit
yolla yani deriden buharlaşma ile kaybedilen su, derinin daha alt tabakalarının sağladığı
suyla desteklenir. Kollajen ve elastininin bir
çeşidi cildin su tutma kapasitesinde, diğer
faktörlerin yanı sıra önemli rol oynamaktadır. Çatlakların başlangıç aşamasında deri, aşırı
gergin ve kaşıntılıdır. Derinin su tutma
kapasitesi az ise çatlaklar daha hızlı gelişecektir.
4.3.2.
Biyolojik Faktörler
Ergenlik
Bu evredeki hormonal değişimlerin ve hızlı büyümenin etkisiyle vücutta yatay ve
dikey çatlaklar oluşabilmektedir. Özellikle kızlarda görülen hızlı kilo alma veya göğüs,
kalça, basen bölgelerindeki ani genişleme nedeniyle bu bölgelerde dikey çatlaklar; her iki
cinste hızlı boy uzaması nedeniyle bel, kalça
ve üst bacaklarda yatay çatlaklar görülebilir.
Hamilelik
Sadece ergenlik döneminde değil, özellikle kilo alımına bağlı ciddi fiziksel ve
hormonal değişimlerin yaşandığı hamilelik döneminde
de göğüs, kalça, karın ve bel
çevresinde çok sık çatlak
görülmektedir.
4.3.3.
Hormonal Faktörler
Adrenal hormonlar
Bilim adamları, ergenlik ve
hamilelik döneminde oluşan çatlaklara sadece derinin
gerilerek yırtılmasına neden olan kilo artışı ve genleşmenin değil; bunun yanı sıra aynı
dönemlerde adrenaller tarafından salgılanan ve oranı ciddi derecede artan
“glucocorticoid”
hormonlarının da neden olabileceğini belirtmektedir.
Kortizon
Deri çatlakları, uzun süreli
bölgesel veya sistemik kortizon kullanımına bağlı olarak da
gelişebildiği gibi böbrek üstü bezinin aşırı kortizon salgıladığı “cushing
sendromu”nda
kandaki kortizon düzeyi artarak deride
çatlaklara neden olur.
4.3.4.
Mekanik Faktörler
Ani boy uzaması
Büyüme döneminde, boyun kısa sürede fazla uzaması sonucunda derideki
kollajen
liflerin yapısının bozulması ve elastin liflerin
aşırı gerilerek kopması sonucunda enine
(yatay) çatlaklar oluşur.
Ani kilo değişimleri
Genellikle ergenlik döneminden itibaren kilo alıp verme sonucunda ciltte boyuna
(dikey) çatlaklar oluşur.
Çatlakların görülme sıklığı
Gelişme çağında görülme oranı yaklaşık % 25 oranındadır.
Erkeklerde görülme
oranı % 10 oranındadır.
Hamile bayanlarda % 95
oranında görülme sıklığı vardır.
4.4.
Deri Açılmaları ve
Çatlakların Oluşum
Bölgeleri
En çok karın, kalça, baldırlar, bacak, bel çevresi, kolların üst kısmı, göğüs ve diz
arkalarında enine veya
boyuna ince beyaz çizgiler şeklinde yer alır.
Kollar
Üst kolda, omuz eklemi çevresinde genellikle ani
kilo değişimleri sonucunda dikey
çatlaklar görülür. Bunun dışında, çok aşırı kilo alma durumunda dirsek çevresinde de çatlak
görülebilir.
Resim
4.1: Omuz eklemi çevresinde yatay çatlaklar
Göğüsler
Vücudun en nazik organları arasında yer alır. Göğüsleri saran doku, oldukça ince ve
hassastır. Bu bölgedeki
çatlaklar gelişme çağında da oluşabilir. Buna rağmen çatlakların
çoğunlukla doğum sonrasında ortaya çıktığı görülür. Genellikle göğüsteki dokuların ani
büyümesiyle oluşan dikey çatlaktır.
Karın
Bu bölgede ortaya çıkan çatlakların oluşumunda da ani kilo
alma ve gebelik dönemi
önemli bir rol oynar. Genellikle derin ve dikey
çatlaktır.
Resim
4.2: Karın bölgesinde hamilelik nedeniyle oluşan
dikey çatlaklar
Bel çevresi
Daha çok bel çevresiyle belin üst kısmında görülen çatlaklar, her yaşta ortaya
çıkabilir. Cinsiyet
farkı gözetmeksizin kadın ve erkekte meydana gelir ve genellikle ani boy
uzamasıyla oluşan yatay çatlaktır.
Kalça
Bu bölgede, hem boy uzaması hem de kilo değişimlerinden dolayı her iki yönde de
(yatay ve dikey) çatlaklar görülmektedir.
Resim
4.3: Kalça bölgesinde ani kilo alma sonucu oluşan
dikey çatlaklar
Bacaklar
Üst bacakta kalça ekleminin ve alt bacakta diz
ekleminin çevresinde her iki yönde
çatlaklar görülebilmektedir.
Resim
4.4: Üst bacakta ani kilo alma sonucu oluşan
dikey, ani boy uzaması sonucu oluşan
yatay
çatlaklar
4.5.
Deri Açılmaları ve
Çatlakların Saptanması
Çatlak oluşumu öncesi, sırası ve sonrasında derinin yapısında önemli değişiklikler
meydana gelmektedir. Bu değişikliklerin deri üzerinden izlenmesi çatlakların saptanmasında
yol gösterici olacaktır.
Stria (çatlak) oluşumunda deride aşağıdaki değişiklikler olmaktadır:
Pigment içeriğinde değişme (sedefleşme)
Çatlakların derecesine ve yoğunluğuna bağlı olarak renk, açık pembeden morumsu
tonlara kadar değişebilir. Deri çatlakları oluşmadan önce deri rengi pembeleşir ve bu
aşamada genellikle kaşıntı vardır. Kısa sürede bölge, kırmızı mor bir çizgi hâlini
alır (stria
rubra).
Resim
4.5: Çatlak oluşumunda deri renginin
pembemsi mor görünümü
Son aşamada ise bölgede
renk pigmenti üretimi artık yapılamadığından deri sedefimsi
beyaz bir renk alır. Bu aşamadan sonra çatlak oluşan kısımlar, bronzlaşamaz ve UV
ışınlarına karşı savunmasız kalır. Zaman içinde bu çizgiler beyazlaşır ve daha az belirgin hâl
alır. Genellikle bir
kaç cm uzunluğunda ve 1–10 mm genişliğindedir.
Resim
4.6: Çatlaklar oluştuktan sonra deride sedefleşme
görünümü
Dermis, elastin ve
kollajen liflerinde değişim
Derideki esnemelerin yoğunluğuna bağlı olarak çatlaklar, sadece renk farklılıkları
şeklinde değil aynı zamanda çukurlaşmış görüntüler şeklinde de oluşabilir. Elle
dokunulduğunda çatlak olan kısımların altının normal deriye oranla daha çukur olduğu
hissedilir. Bölge gerilip bırakıldığında normal deri
esneyip eski hâline geri dönerken,
çatlaklar esnemeden gerilip bir kumaşın buruşması gibi büzülür.
Epidermiste kornea
tabakasının kalınlaşması
Epidermisin en üst tabakası olan kornea, ölü deri hücrelerinden oluşur ve ortalama
ayda bir kez yenilenir. Görevi deriyi korumak
olan bu tabaka, çatlak oluşumu
gerçekleştiğinde altında bulunan yapısı bozulmuş dermisi koruyabilmek
için kalınlaşır.
Dışarıdan bakıldığında normal deriye
oranla daha ince görünmesine rağmen epidermis
kalınlaşmış, dermis incelmiştir. Çatlaklar mikroskopta incelendiğinde doku altında kollajen
ve elastin yapı tahrip olduğu için etrafındaki derinin, olması gerekenden çok daha ince
olduğu gözlemlenmiştir.
Dokunulduğunda normal deriye
oranla daha pürüzsüz ve kurudur. Kişiye dokunma
hissi farkı sorulduğunda özellikle büyük çatlaklarda histe az da olsa bir kayıp olduğu cevabı
alınmaktadır.
Tüm bu parametreler göz önüne alınarak çatlakların hangi aşamada oldukları teşhis
edilip müşteri, gerekli tıbbi veya kozmetik bakıma
yönlendirilmelidir. Teşhis aşamasında
aşağıdaki tablodan yararlanılarak çatlakların varlığı ve aşaması bulunabilir. Bulunan
sonuçlar, müşteri takip kartına veya programına Tablo 4.2’deki gibi işlenebilir ve yapılan
bakımın sonuçları takip edilebilir.
Tablo
4.1: Çatlak teşhis ölçütleri ve aşamaları
Tablo
4.2: İlk analiz sonuçları
örnek olarak işlenmiş
bir stria analiz ve takip çizelgesi
Çatlakların giderilmesinde tıbbi ve kozmetik bakımların bir arada uygulanması daha
çabuk ve etkili sonuçlar vermektedir.
4.6.
Deri Açılmaları ve
Çatlakların Tedavi Yöntemleri
Çatlakların oluşumunu önlemek, onları tedavi etmekten çok
daha kolaydır. Bunun için
çok sık kilo alıp vermemeye dikkat etmek, cildin elastikiyetini arttırmak için düzenli egzersiz
ve esneme hareketleri yapmak, bol su içmek, her
duş ve banyoda vücuda peeling uygulamak,
her gün cildi nemlendirici ürünler kullanmak
(özellikle buğday ve susam yağı), belirli
aralıklarla masaj ve
yosun kürleri yaptırmak ayrıca aşırı güneşlenmemek; sebze, meyve ve
protein açısından zengin gıdalar tüketmek; A, E ve C vitaminleri yönünden
zengin
yiyeceklerle beslenmek ve sigara içmemek çok
önemlidir.
Çatlaklar oluştuktan sonra tam
olarak giderilemez. Bu nedenle henüz pembe
renkteyken müdahale etmek alınacak sonucun başarısını arttıracaktır. Ergenlikte belirgin
olan çatlaklar, zamanla gerileyip tedavi ihtiyacı göstermez. Çatlakların tedavisinde kullanılan
ilaçlar, derinin orta tabakası olan dermisteki kollajeni uyarır ve elastin
sentezini tetikler.
Deri çatlakları rahatsız ediyorsa aşağıdaki tedaviler
denenebilir:
4.6.1.
Kozmetik Yöntemler
Mikrodermoabrazyon
Problemli bölgeye alüminyum oksit kristalleri
püskürtülerek cilt aşındırma işlemi
yapılır. Ardından bağ dokusunu
kuvvetlendirici ilaç ve kremler, ultrasound (ses dalgaları)
yardımı ile yedirilerek bölgesel olarak kan akımı arttırılır, böylece uygulanan
ilaçların daha
iyi emilmesi sağlanır. Uygulamadan sonra uygulama alanında 15 dakika içinde
hiçbir
kızarıklık ve iz kalmaz. İşlem aynı zamanda vücudun her yerine uygulanabilir.
Mikrodermoabrazyon mutlaka hekim kontrolünde yapılması gereken bir
uygulamadır.
İontoferez
Bu yöntemle çatlakların altında eksilen kollajen yapının uyarılması ve doldurulması
amaçlanır. Bunun için
kollajen içeren ampüller cilde sürülür. Ardından yaklaşık 5 – 6 dakika
kadar galvanik akım verilir ve
kollajenin cildin alt tabakasına iletilmesi sağlanır. Haftada 2 –
3 seans şeklinde uygulanır. Ortalama 2,5 – 3 aylık bir tedavi süresi
gerektirir.
Kimyasal peeling
Özellikle 15–20 konsantrasyonda trikloroasetik
asit ile yapılan peeling, derinin orta
tabakasına kadar soyulma sağlar. Bir aylık aralarla yapılan peeling derinin
dokusu, gerginliği
ve rengini düzeltir.
Lazer tedavisi
Düşük dozda 585-nm
flash lambalı dye lazer tedavisi ile
çatlaklar azaltılır. 4–6 hafta
aralarla yapılan birkaç tedavi
gereklidir.
İntensive pulse light
(IPL)
Yoğunlaştırılmış atımlı ışık, yan etkileri az
olduğundan kolaylıkla uygulanabilir.
Yapılan IPL tedavisi,
yeni kollajen ve elastin lif oluşumunu uyarır.
Radyofrekans
dalgaları
Son yıllarda çatlak
tedavisinde başarılı olarak kullanılmaktadır.
Reflexoterapi
Refleksoterapi ile vücudun uzuv ve organ
bölgeleri cilt üzerinden uyarılır ve
sözkonusu bölgelerin fonksiyonları düzenlenir. Çatlak giderme uygulamalarındaki amacı ise
dolaşımı canlandırmak ve düzene sokmak olarak bilinmektedir.
Yöntemin uygulanmasında,
vücudun veya ayağın özel refleks
noktaları uyarılarak kollajen ve elastin oluşumundan
sorumlu hücreler aktive edilmektedir.
Kozmetik ürünler
Vücudun her bölgesinde kullanılabilen kozmetik ürünler, içeriklerinde yer alan
kollajen, hyalüranik asit, elastin ve vitaminler
sayesinde cilde tekrar esneklik kazandırır.
Günde 1 kez, çatlakların bulunduğu bölge üzerine hafif bir şekilde masaj yaparak
uygulayacağınız kremler sayesinde istenen etkiyi elde edebilirsiniz. Çatlaklar,
oldukça
belirgin ve beyaz renkliyse genellikle kozmetik
ürünler ve soğuk duş gibi çözümlerle
yeterli
etki sağlanamaz. Bu
yöntemler sadece başka çatlakların oluşumunu önlemek amacıyla
kullanılabilir.
4.6.2.
Tıbbi Yöntemler
Beyaz renkli ve oluşumu uzun zaman öncesine dayanan çatlaklardan kurtulmak için
tıbbi uygulamalara
ihtiyaç duyulur.
Bu uygulamaları şöyle sıralamak mümkündür:
Retinoid içeren
kremler
Retinoidler A vitamininin bir çeşididir. Bu kremler yara izlerini azaltır, deri yüzeyini
düzeltir, ince çizgileri ortadan kaldırır, deri rengini düzenler, sarkmayı tedavi eder.
Genellikle 3–6 aylık bir tedavi
gerekir. Deride tahriş oluşturursa tedavi kesilir. Tedavi
esnasında güneşten korunmalıdır.
Mezoterapi ile
tedavi
Mezoterapi, dermisi tümüyle yeniden yapılandırma iddiasında bulunmadan cilt
çatlağını düzeltebilecek etkin bir tedavi seçeneğidir. Yalnızca doğru zamanda, taze
lezyonlarda ve iyi bir teknikle yapılması gerekmektedir.
Tedavinin amacı;
Cilt ve cilt altı tabakanın kanlanmasını artırmak,
Dermis içine yapılan enjeksiyonlarla hücresel metabolizmayı uyarmak ve dokuları canlandırmak için uygun zemin hazırlamaktır.
Kriyoterapi
Kriyoterapi bir dondurma işlemidir. Çatlak izleri, ameliyat izleri, gebelik ve güneş
lekelerinin giderilmesinde, siğil ve derinin damarsal oluşumlarının azaltılmasında kullanılır.
Nadiren, lekelerin giderilmesi gibi kozmetik işlemlerde de tercih edilir. Cildin yenilenmesini
ve gençleşmesini sağlayan, anestezi gerektirmeyen bir işlemdir.
Lazer uygulaması
Lazer, daha ciddi bir girişim ve mevsimsel bir uygulamadır. Lazer ışınları ile cildin üst
katmanları soyulur ve taze cilt
tabakasının çıkması sağlanır. Çatlak, bir bağ dokusu hastalığı
olarak tanımlandığı için uygulamalarda cildin tahriş edilmesi tek başına yeterli
olmamaktadır. Bağ dokusunu onarıcı ilaç ve kremlerin
emilmesini arttırmak için başka
yöntemlerin de uygulamaya eklenmesi
gerekebilmektedir.
Bitkisel peeling
Bitkilerden oluşan toz hâlindeki
soyucu özellikteki bir karışım, özel losyonuyla
sulandırılarak çatlakların olduğu bölgeye masaj
hareketleriyle uygulanır. Uygulama
yapıldıktan 1 hafta sonra ciltte soyulma meydana gelir. Bu şekilde derideki düzey
farklılıkları azaltıldığı gibi bitkilerin
özellikleri nedeniyle cildin kan dolaşımı uyarılmış olur.
Bu işlem, çatlaklar çok
ileri düzeyde olmadığı takdirde, karın gevşeme ve sarkmalarında da
uygulanabilmektedir.
AHA peeling
Glikolik asit kullanılarak yapılan AHA peeling, yeni başlayan dikey çatlakların
tedavisinde etkili bir cilt soyma yöntemidir.
Vücut bölgesi, önce glikolik asit içeren
temizleyicilerle temizlenir. Arkasından glikolik asidin yüzde 40’tan başlayan
konsantrasyondaki solüsyonları uygulanarak cildin kornea tabakasının soyulması kademeli
olarak sağlanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.